10 Mayıs 2009 Pazar

sıfır sıfır sıfır?

Üç,
bilemedin dört yaşlarımdaydı...
Hayattan habersiz, daha bildiin en başta... Dert - tasa filan oyuncağımın kırılması, koltuğun altına kaçması filandı max... O da balık hafızam sayesinde 2 dakika yalancıktan zırlamalarımla unutuluverirdi ehe.
Üç, bilemedin dört yaşlarımda...
O vakitler Kınalıada'da yazlığımız vardı... Her yaz orda vakit geçirirdik... Babam bizi oraya yollar, işine gücüne bakar, haftasonları gelirdi yanımıza, oyüzden fazla göremezdim...
Kınalıada'da yukarılarda bi kilise vardı, hemen onun bitişiğinde mükemmel güzel bi yerdeydi yerimiz. Çan sesleri duyardım günün belirli vakitlerinde eha çok iyi hatırlıyorum.
Ama nedense hep itfaiyeler vardı. İlk gördüüm anda oyuncaklarımı bile unutturduğunu hatırlıyo gibiyim.. Veya annemin ve babamın söyledikleri doğrultusundadır bu görüşüm pek emin diilim...
Yokuştan yukarı her gün çıkan itfaiyeleri beklerdim bütün gün oturup bahçede...
Bi de ne vardı biliyomusun, o bana kocaman devasa gözüken itfaiyeler çıkamazdı öyle kolay yokuşu, önümüzdeki yoldan yavaaş yavaş ağır-aksak ilerlerdi. Ve ben deli olur onları izlerdim...
Merak edip sorardım bunlar nereye gidiyolar diye hep...
Onlar senin için ordan geçiyolar derdi babam...
Bayılırdım çok, o an benim için herşey biterdi ehe, gülerdim bolca...
Ve ben.
Günlerden bir gün, çevirmeli, döndürerek numarayı çevirdiğin eski tip yeşil telefonumuzdan, rastgele bir numara aramışım. Daha doğrusu bana en makul ve şekilli gelen numara nedense 0 mış... Sıfır...
Ve ne gariptir ki o üç sıfır yanyana konulduğu vakit ''itfaiye'' nin numarası oluverirmiş...
Hep ararmışım o gün bu gündür...
Büyüyene dek... O evden taşınmamıza dek...

Hiç yorum yok: