22 Nisan 2009 Çarşamba

lafların, uzaktan uzaktan düşüncelerin yetmediği anlara şahit oldum az önce..
aslında bu çoğu zaman, hatta her zamana tekabül ediyo denebilir...
özlemek çok güzeldir...
beklemek de kendi içinde güzel olabilir ama kesinlikle daha zordur..
zor işte...
zamanın geçmesi için uyumaktan başka ilaç da yoktur...
veya aynı odayı paylaşmak, yakınında olmak, aynı yerde olmaktır en bi yücesi...
onun için beklemek en zorudur...
kurduğun hayalleri ve tüm beklentilerini oraya taşımak. bizzat muhatabına sunmak... elinden geldiğince yakın olmak, hiç uzaklaşmamak.. belki biraz öyle kalakalmak ama aynı havayı soluyor olmak... temas, sıcaklık hissi, mutluluk, mutluluk ve mutluluk...
kelimelerin yetmediği bir an dedim ilk başta...
uzaklığın hakim olduğu yerde elden gelen tek şey bi' bağ olarak......
7 saate yakın uyumaktır hedefim.
son zamanlarda hep uykum bölük pörçük, hiç kesintisiz bi uyuyuş gerçekleştirdiimi hatırlayamaz oldum hemen hemen ehe.
dün mesela... sabahında gördüğüm üzücü rüya karşısında uyanmak, o denli oralı olmak, yaşamak...
bilmiyorum...
ama yaşıyorum.
rüyamda giden bir insan... üstelik göre göre, bile bile.. cezalandırır gibi...
en özel insan,
alıştığım...

hiç gitme... ya da gittiğini bana söyleme bidaha......
çaktırma bunu...
bugün ve her gün rahatlıkla 7 saat aralıksız uyuyabiliim böylece...

çünkü
''ben sana alışmışım''
bir trend olarak, yeni bi trend eha...
her gün yeni bi alışkanlık yaratmak... her şeyiyle.... hayal etmesi bile midemi kıpırdatan sözler... şahane be o eha çok şahane..... tarifi yok...!

günaydın andre bocelli.........!!

21 Nisan 2009 Salı

gecenin 4 ünde evime geldiğim, yarın rutin erken kalk okula git mantığıyla yola koyulucaım bi gündür bugün..
uzun süredir bu denli geç kalmamıştım, hatta kalıcağım vakitlerde genellikle uygun bi yer bulur orda kalırdım veya sabahlar eve dönerdim... ama en ilgi çekici yanı da bu hiçbizaman hafta içi olmazdı... bugün öyle oldu...
uyumuş, 10. uykusunda veya pirelerle dans modu eha. pireyle dans hmm??!
son bi sesini duymak istedim çok... tekrar tekrar iyi geceler demek ve çok öpmek...
olmadı yapamadım... çekindim nedense...
evet stresim biraz var, zaten sorumlusu da odur herbişeyin hep...
ne bilim, stresime, sevincime, üzüntüme, durgunluğuma, enerjime her şeyime ortak belki, ve ben bundan çok mutluluk duysam da bazen ı -ıh...
hepsi sevgimden mütevelli... bağlılık, beraberlik, birlik......
ses tonumun düştüğü anları çok yükseltmesini bildim... yol gösterildi, sevgiyle yaklaşıldı her daim...
fakat işte bugün olmadı eha dayanamadım... istemedim hiç negatifimi paylaşmak....
gerçi negatifim büyütülcek düzeyde diil nitekim geçmişe bakılırsa bikaç gün öncesinde başa gelenler vs.....

of off......... derin böyle en bi ehe....

heh ben utandım da ayrıca... diyemedim... tutuldum kaldım...
onu çok sevdiğimi...!

günaydınlars von trier!!!

20 Nisan 2009 Pazartesi

aklıma gelmişken
hani olur ya bişeyler yaparsın edersin, ne bilim orda burda olursun eğlenirsin gülersin başkalarıylan gününü gün edersin.. uzak olursun...
şu geldi aklıma.
ben bunları yapıyodum bi dönem, her ne kadar biri önemli olsa da, onun için ne bilim böyle 2 cumartesi dışarı çıkmadıım bile olduğu üzre, veya ne bilim 8 - 9 gibi evde olmak gibi normal bi günde...
ben bunlara rağmen yine orda burda olurdum böyle, rahattım şöyleydim ve böyleydim...
şimdi düşünüyorum da, ne bilim ne olduğum nasıl olduuma dair haber vermek, anlatmak, paylaşmak, karşılık vermek, duymak ve duyurmak...
buymuş beni rahatlatan.. zaten bunu bilsem de sadece buraya yazmak istedim... hatta bilinse bile kendi tarafından eha.
ve tek üzüldüğüm nokta da bunları keşke biraz daha öncesinden yapıyor olsaydım, enazından kendimi çekmeyip o an istediğim gibi davransaydım, gitmeseydim bi yerlere, orda dursaydım bekleseydim onu, paylaşsaydım iki gram daha fazla, bi nebilim azıcık daha dinleseydim okusaydım yazdıklarını...
tek diyebiliceim şey bunada şükür demek heralde eha. uyuz sırıtışıylan birlikte.

aitlik duygusuna sahip olmak çok güzel bişey bilirmisin... hep arzuladığım hayalini kurduğum..
doğru insan, doğru insan, doğru insan......
işte ona karşı güzellik kazanır fazlasıyla... ona karşı güzel olur.. ne bilim kriterler vardır ve o kriterlere uyan bir insandır ve herşey anlamlıdır, önüne gelen saçları, dudağının kalın oluşu eha, parmağındaki öğrenci izi, 6 parmak, derin uyku, göz kırpamaması yüzüne gözüne bulaştırması, araba kullanırken takındığı o ciddi tavır, akabinde dinlediği müzikle dans etmesi deli gibi ehe...
ve daha birçok sayılamayan....
ne olursa olsun, şartlar zaman durum vs....
hiç birşey ayırt etmeksizin mutlu eden bişiyler bunlar beni çok... mutluyum nitekim.

ayrıca bilmiyorum kim başlattı eha.
şöyle mi acaba: kendini sevdiren ve seven insanı kendince savunman yani sevmen dolayısıyla sahiplenmen ve ait olduğunu düşünmen...
çok bişey mi istemek, yoksa çok az şey mi.. bilemedim...
tek bildiğim şey tamamımın ait oluşudur...
dolayısıyla biraz da bana aittir de denebilir ehea.
her neyse.. kelimeler yetersiz gelicektir elbet. tarifi bu değildir, o bambaşkadır benim için.. zaten bunu sen de bilirsin çok iyi...

gelgelelim:
hep uyku dedin hep uykum geldi dedin, sonunda olan oldu eha banada bulaştırdın...
uyuyorum şimdi, elden bişiy gelmiyo pek...
ayrıca randevu almamış annem. bana da söylememiş haberin olsun...
blogdan al haberi.............

günaydın amazon dot com!!!

19 Nisan 2009 Pazar

it's probably me

uykunun fena ağır bastığı vakittir şu vakit..
söylemem gereken bişiy varmıdır yokmudur o da belirsiz olsa dahi yine iki çift ufak şey söyleyip yatmaktır olay... ayrıca hemen sıcağı sıcağına sabahında onun okunuyor olması mutlu etmektedir nitekim...

söyledim çok bugün, hep söyledim gerçi... uykumla biranın yarattığı ekstra uyku ve yorgunluk, bide üstüne eklenen az uyumanın verdiği asalaklık şuan hakim olsa da yine tekrar edebilirim.
zaten biz anlaştık, ne bilim insanların yapıların farklı olduu konusunda, kimi öyle kimi de böyle... bunu değiştiremeyiz. bi gün aranan kriterlerde olan bi insan ertesi gün tamamen alakasız, istenmeyen arzulanmayan halde olabilir, bu çok doğaldır.. tabi kimi zaman bunu kaldıramasak ve düşüncelere dalsak, dalıp gitsekte öyledir. yapıcak tek şey kabullenmektir... kabullendik de zaten...

uyku hakimdi en son sana. uyumayı dene, az uyusan dahi uyandıın vakit yinede bi nebze normale dönücektir herşey emin ol.. hiç ama hiç moralini bozma. burdayım yanındayım... uyandır gerekirse, sor, anlat, sorgula, ağla, gül........
burdayım hep...
istediğim gibi...
teşekkür ederim bu güzel gün için. büyüklüğün için, onca zorluk arasında yine de ben böyleyim diyebildiğin için.....
binlerce...

uyudum ben şimdi, dayanılmaz ayakta durmak biliyosun...

günaydın geŞtalt.........!

18 Nisan 2009 Cumartesi

bilgisizliğini seviyorum. çünkü sen daha yeni başladın...

uyku baba yarısıdır öncelikle...
buzullar da erimemeli hiç?!

beklenmedik şuursuz ve sade anlarımı anlamlı kılmakla, renklendirmekle hüküm giymiş özel insan bi yanda, sevindirmek, kendince mutluluk duyduğu bu özel vazifesini bugün en güzel, en masum, en sessiz, en sakin şekilde yerine getirmesi diğer yanda...

akabinde bi efendime söliim poker face halleri... içinde bulunulan durum bu kısaca yoğun uyku gelimine rağmen. nede olsa onun dediği benim dediim benim dediim onunkisi oldu. kopya hatsafhada eha.

sen...?
niye üzüldün? niye kapandın odana, çıkmadın yürümedin.. niye elin dolaptaki biralara yetişti bi tek.......
biliyorum. anladım, anlattın...
haklı olduunu da biliyosun..
sonuçta sen bensin.. duygular, hisler, olanaklar vs...
aynılar... yoğunlar!

binlerce özür....
seni o halde gördüüm için, görüpte birşey yapamamanın verdiği mutsuzluğa belkide ortak ettiğim için...

tek istediğim
huzur ve mutluluk...

vermek ve almak.. iki vermek bir almak benim için...
özel...
olduğun için.

sıradanlık?
o sadece yazılarda. her ne kadar kabul edilmese de.
arapça bile yazılsa anlam yine aynı anlam, kelimeler yine aynı...
fakat, anlatılmak istenen farklı..
senin gibi.. sana özel...
bu bir şans belkide, iki taraflı bahşedilmiş...

üzülme, tek olduunda hiç...
sen ki, yanlızlığın ödülü bu değil senin için............

belki onca karmaşa, onca ''savunma'' arasında savunamadın, savurdun yüzüme bişeyi...
ödülse bu olsun ödülü...
kelimeler, cümleler, harfler ve onun getirileri olmasın hiç...
karşılıklı olsun, karşı karşıya cereyan etsin herşey.
korkutsun yokluklar.
bir isim belirsin, ü gelsin o anda aklına ilk.
ya da onun himayesi altında gelen herhangi bir şey, nesne, soyut ya da somut...
başka yerde başkasına diil, şu zamanda bana diye mutlandırsın...

çünkü bunu istiyorum...
çok!

''kendini inandırmaya çalıştıın şeyler,
bir diğer yanda gerçekler....''
soyut değil somut onlar!
hissedilebilir... soyutlanmamış asla...
sen?
hayır!

...

taş yok, balon var. zararsız...
yok olmak yok. pembe ve yumuşak yastığında uyumak var...
rüyalar görmek, paylaşmak var sadece...........

mutluluk bu değil midir?

şimdi
sorgu yok, suhal yok, uyumak var güven-himaye içinde...

17 Nisan 2009 Cuma

baba oğul kutsal ruh

bazı ufak tefek şeylerin açığa çıktığı birden söylendiği bi gün oldu bugün...
öncelikle bunu söylemek istedim ehe. harika bi şekilde son buldu.. bulmak üzre yani birazdan.....

başlangıçta pekte iç açıcı şeyler yaşanmadı elbet, uzak ama eskiden yakın olduum arkadaşımın kötü günü hakimdi gündüze. Baba vefatı... Çok zor be, çok...
toprağa verdik hep birlikte... ne bilim camide arkadaşları dostları uzak yakın herkes ordaydı... dualar okundu, saflar tutuldu derken duaların tamamına katılmayıp kendi içimden bildiğim kullandığım dilde iyi niyetlerimi sunmakla yetindim... mutlu oldum be, valla mutlu oldum böylesiyle de...
Nur içinde yatsın...!!

eh...
babamın vefatı aklımdaydı elbet... caminin hiç görmeyi beklemeyeceğim kadar düşünmediğim kadar kalabalık oluşu, her köşeyi kenarı şenlendiren samimi çelenkler çiçekler vs...
harikaydı çok... bunlar geldi aklıma ilk anda... Seveni bol bi insanın oğluymuşum meğer, onu anlamıştım o vakit...
sonra arkadaşlarım aklıma geldiler. düğünlerdeki ceket gömlek pantolon şekilli halay pozisyonundaydık dostlarımla, ama tabiiki eğlenmiyoduk... kollarımız omzumuzdaydı, hep bir temas halindeydik birbirimizle... ruhum gitmişti o gün, ayakta tutmaya çalışıyolardı daha 17 li yaşlarda çocuklar olmamıza rağmen büyümüşte küçülmüş, arkadaşlık-dostluk ve en önemlisi sevginin en saf halinin provasını ve uygulamasını bi arada yapıyor ve en güzel şekilde yerine getiriyor misali.
hiç unutamıyorum...
hiç...
özledim be. özeldin be baba... çok özeldin!!!
kuzenlerimle kızlı erkekli, daha cinsiyet farkındalığı olmadığı vakitler oynadıımız evcilik oyunundaki plastik yiyecekleri gördüğün vakit, işten gelmiş yorgun argın halinle orada uyuyakalman ve ağzının suyunun akması, ve buna gülmemiz kıkır kıkır ehe....
bunları bana yaşattığın için çok mutluyum be baba... inan çok mutluyum...
ağlamicam... uzatmıyorum o yüzden..
uykudur niyetim acil.. yarın okul var gidilecek, rutin...

yakında gelicez yanına, sana bi misafir de getiricem ehe, çok beğeniceksin onu...
belki kulağıma fısıladayamicaksın ne kadar güzel olduğunu, ve yanımdaki o şahane duruşunu...

ama ben bunu senden duymuş kadar olucam o yüzden hiç merak etme, sen rahat ol oldu mu...

sana biraz detay vereyim;
her günüme bir anlam katan birisi oldu kendisi. Ve gerçekten güzel. her anımda benim yanımda oldu nerdeyse kısacık zamanda... en kötüsünü de yaşadım, belki biraz uzaktı ama benimleydi be o kadar diim ben sana... sesi soluğuyla yanımdaydı...
ama en iyisini yaşatır hep, bayılır bide kendi güler ehe. tertemizdir. yağmurda solucanlara basmadan yürür, her daim dansını eder hareketli müzik duyduu vakit... hatta mayın tarlasında bile dans etmişliimiz vardır ehe, ince uzun mayınlar... ikisini patlattı gerçi!................
anlatıcam sana, daha bi çok şeyi... merak etme.
Kötü şeyler yaşadım baba, bunlarıda geldiğimizde seninle paylaşıcam söz...
şimdi sırası diil duramam patlarım, hiç itirazsız salarım kendimi...
ah bide ben sana biraz utangaç birini getiricem ayrıca ehe. seni ilk kez görüceği için pek bi huysuz olucaktır yanımda belki ama şirinliktir o aslında şimdiden söyliim ehe.
bugün eşsiz bi şekilde utandı zaten benden... uzaktık sana ama yanımda görürsün ve bana hak verirsin...
seversin işte be ehe sevilmicek biri diil, lakin halimi de gördükten sonra buna emin olucaksın, hak vericeksin...
kendisi uyuyo şuan.
güzellik uykusu eha artık daha nekadar olabilicekse..............
burnu filan çok muntazam, gördüünde estetiğin zararları üzerine bi iki çift laf etmeni dilerim...
zaten biraz sen konuş artık, sesini özledim...
kendi sesim seninkine benzemeye başladı iyice, hatta bazen bu babamın sesiydi diyorum ansızın. ama hep öyle sürmüyo, daha bikaç on sene sonra filan aynı olucaz ehe.
gelicez yakında oldu mu, merak yok asla.....
...
uyumaktır şuan şart olan.
ama beraber....... aynı yerde gibi...

iyi geceler pembe!..

16 Nisan 2009 Perşembe

united future organization - no problem (video)



hayatımın anlamıdır kendisi.....

There was a magical time
ages ago
innocent magical time
no problem, no

Times of a child led by the hand
innocent child, innocent land

Now all is changing too fast
changing too much
and complications all grow
no problems, no

Stress is our way
like no way out
there seems no road
to turn about

But then... then Egyptian sages will tell
the first time when the first old knowledge was knew
we must remember it now
almost too late
how to be children again
live without hate
look at our fate
in problems clime
no sense or rhyme
this problem time

So now, how to turn our problems around?
remember what the wise man tought all to see
why can we go there again?
no problem time
using our hearts not our heads
sending our love to everyone
the stars and the sun
light up our love, no problem time
bitti mi? bitmedi....
u.f.o. - no problem eşliğinde geçirilen yarım gün nerdeyse mevzubahis...

hislerin tavan yapmasına ramak kalmış ve hatta zaman zaman yaptığı dakikaların başlangıcı demek oluyo...
ama elbette erken yatılacak.. erken dediğim de gece 2 ye tekabül ediyo ne vahim eha.

son bi sigara daha diyerek geçirilen dakikalar, ve tüketilen 4. sigaradır bu sigara...
ama iyi gidiyo be. problem yok nası olsa...
dinlediği şarkıya göre muamele faslı... ilginç çok...

çok bişey yazmicam aslında. bundan kısa zaman önceki yazımda zaten herşeyi belli ettim ehe, nebilim orda herşey sonuçta...
zaten birini de uyuttum, sabaha ya okur ya okur, böylece tavrım da havada kalmamış olur oh olur ddfhkd...

kafamda bi ampul belirdi.. o ampul elbette kendimce çözüme yönelik bir fikir ama onu söylemek için daha biraz erken...
du bakalım, önce bunu ailevi yönden tartışmak da gerekir hani. Ciddi bişiy çünkü...
Belkide dolaylı yoldan oluverir ama onda biraz endişeliyim, pek bi inancım yok güvenim olsa dahi... zaten orda bitiyo herşey...

Fazla açıklık getirmek istemediğim üzre konuyu başka yönlere çekmektir niyetim.
şöyle bi bakındım bi yerlere, bişeyler hakkında fikir aldım.. aslında ağzımın payını da aldıım süreç oldu denebilir ehe.
ama önümde hiç bi engel olmadıını gördüm ve bu güzel bişiydi.
dikkatli olduğum taktirde, belli bi plan dahilinde hareket ettiğim vakit neden olmasın...

du bakalım... en kötü ihtimal...
bi bakıma en güzel ihtimalin dahilinde olan...
biraz uç bi noktadır benim için...

vakti zamanında buna benzer bişeyi yapmıştım, herşey bi anda gelişmişti ve pek bi vakit kaybı olmadan istediğim şeye ulaşabilmiştim... Tabi bu bahsettiğim biraz daha tuzlu ve cömert oranda da biberli...
daha zamanı var elbet...
öyle ya da böyle benim için iyi olacak bişey olarak baktığım vakit fazlasıyla cazip geliyo ve hiç endişelendirmiyo...
neyse, şimdilik biraz rahatladıım söylenebilir.. stresim azaldı denebilir nihayetinde...

tam bir kapalı kutu olarak sözlerime önce devam etmek sonra sonlandırmak istiyorum fazla vakit kaybetmeden...

hayal ettiğin bişeyin olması kadar güzel bişey olamaz heralde... özellikle hayal ettiğin şey tekil değilse... kimseyi üzmeyecekse, bazı kriterlere uygunsa neden olmasın dimi ehe...
hislerin baskın olduğu, basmaktan korkmadığı, ''s virajına 180 le girerim aga, arabam sağlam'' misali bir eminlik ölçüsünde bir şeyler istiyor ve bekliyorum....
Bu beklentilerin her iki yönden uygunluğu önce tartışılır ve eğer hay haysa uygulanmalıdır diye düşünüyorum cömertçe...
veya ben bir ineğim alakasız.................
neyse konu o diil...
bir duvar düşün... yolun sonunda durur öyle.. veya çıkmaz sokak...
girilmiştir oraya, görürsün girerken aa bu çıkmaz yol be dersin.
ama ardında bişiy gizlidir ve bilirsin, yada tahmin edersin...
girersin akabinde ve ilerlemeye devam buyurursun...
arabanla ilerlersin ilerlersin ve yolun sonuna gelirsin.. orda bi düşünürsün acaba mı dersin, bu mu yolun sonu dersin...
duvarın ardına bakarsın, belki yüksekçedir, veya amansızca duruveriyodur dimdik...
aman be dersin... oturur bi sigara yakarsın ve işe koyulursun...
parkettikten sonra arabanı tabanlar devreye girer, yürürsün ve duvarı şöyle bi süzersin...
arkasındakini biliyor olduğun ve nereye açıldığını hissediyor olduğun veya tahminince kafanda kurduun düşüncelerden yola çıkarak yallah dersin, bi ayağını basarsın çukurca bi yerine... elini de attın mı duvarın yukarsına, o an senden mutlusu yoktur...
çünkü aşmışsındır o duvarı...
arkasında ne var ne yok merakın ağır basar... şöyle bi üstten üstten bakarsın...
sonra aklına geride bıraktıın bikaç şey gelir...
ama o bıraktıkların bi amaca hizmet edemeyeceği için orda kalması daha bi yeridir dersin...
o an orda yukarda, tam tepede, gözünün önünde beliren gerçeklikler,
kısaca yolun devamı ağır basar...
ben buraya nasıl çıktıysam şimdi ordan inicem ve yoluma devam edicem der ve aşağıya doğru özensiz ama emin adımlar atarsın.. veya atlarsın...
sonuç olarak bi bakmışsın ki yine karşında bi duvar...
ama;
arkasında yolun geri kalanı duruyor...
belki ayakların geri kalanında sana yardımcı olucak yegane parçan olucaktır, fakat bir işi başarmanın verdiği, önünde duran yolun devamının yarattığı merak hissiyle ilerlemeye devam edersin sorgu sual yapmadan....
ne kadar doğru bilinmez ama bi gerçekliktir bu, bildiğin yoldan ilerlemek her zaman için bilmediğinden daha kesin ve emin sonuçlara varmaktan daha az popülerdir...
bu sayede hayatta çok şey kaybedilir, çok şey kazanıldığı gibi.. veya nötr devam edilir o bakımdan.. bunun ölçüsü olmayabilir belkide. emin diilim...
fakat bildiğin yoldan ilerlemek elbette en doğrusudur...
yaşa ve gör mantığıyla hareket etmektense, yaşicam ve görücem diyerek nağralar atmak, hieyyt baabında çok makuldür...
nitekim yaşayıp neyi görüceksindir ?
neyi görmek istiyosundur. yolun nereye olduğudur mevzu.. duvarın ardında olacakları duvarın bi diğer yanından bardak yardımıyla duymuş olmaktır.

duvarlar olmasındır.......
bırak gitsindir öle yada böyle...
cılızca ve ürkekçe burda ima etmemdir..... ama bilerek, isteyerek..
çok.........

günaydın çankırı!

15 Nisan 2009 Çarşamba

anne ısırmak, akabinde morartmak???
yok artık demekten kendimi alamadım bi an ehe...

biramın keyifli geldiği şu dakikalarda bastıran uykumun şiddeti, birayı tam sonlandırmadan terkine doğru yol aldırıyo sanki.
böyle bi özlü sözler bi efendime söliim edebiyatlar bilmemneler.... racona ters!

gel gelelim sona yaklaşıyorum
ve
bahsetmem gereken yegane iki şey var ondan bahsediim uyumadan önce...

birincisi düne nazaran bugünkü halet-i ruhiyem arasında dağlar kadar fark oluşu...
mutlu bi haber aldım bi konuda ve bu mutluluk, insanlara verdiğim mutlulukla birleşti ve ekstra mutluluk verdi bana. Sonucunda her şey daha iyiye doğru ilerleyecek ve bunu bilmek güzel...
Bu konuda tek zorluk olsa olsa ruhen ve bedenen, hatta belkide daha çok ruhen yaşanılan yorgunluk olsa gerektir.
Bazı şeyler vardı zaten, bazıları buna eklendi, tuz biber oldu, bazıları çok mutlu etti birkaç yorgunluğu söküp aldı malum. fakat yinede şöyle bir dönüp baktıım vakit yorgun olduğum apaçık ortada gibi gözüküyo.
tabi bunun kötü şeylere yol açacağını sanmıyorum elbette. zamanla, doğru insanlarla, doğru zamanlamayla, biraz çabayla ve hislerimi rahatlıkla paylaştığım, dokunabildiğim, yakın olduğum özel insanın da en içten yardımıyla rahatlıkla aşılacaktır... zaten o yardım diil, başka bişey... Tarifi yok, hiç bişey aklıma gelmiyo yazı dahilinde ehe. Apayrı.......
Eminim ben buna...

Kolay diilmiş beyinen yorgun olmak, ben bunu gördüm ehe. Daha zaten sıcağı sıcağına... Hadi bakalım.

bir diğer bahsetmem gereken, içimin içimi yediği nokta belli zaten aslında...

Bilir misin, hayalini kurduğun bi şeye yaklaşırken aşama aşama ilerlersin, nebilim böyle her şeye rağmen en bi sıkı sıkıya sarıldığın şeydir o senin, veya olmuştur sonradan...
Ve kaydettiğin, geçirdiğin her aşamada bi şeyleri tadıyo olursun... İyi ya da kötü...
hep de iyiye gitmez yani hani ehe polyannacılık yoktur her daim... Onlar sadece hayallerdir anca...
ama bu öyle diil işte..
Kısa zamandır, bi bakıma aslında uzun zamandır yaşadığım bir çok şey, hep iyiye doğru gitti bi konuda.. Ne olduğu belli zaten ehe...
Ne bilim her günün kendine has güzel bir anısının olması. büyük mutluluk...
Hep olmaz bu hayatta, veya bi yaştan sonra belli zaman dilimlerinde kısa yada uzun süreli fakat uzun aralıklarla gerçekleşebilicek bi olaydır... Belkide kimisine göre tektir bir daha olmayacaktır veya benzeri bakımından asla bir diğeri yaşanmayacaktır...
bilmiyorum...
daha dün ne iken bugün neyim... Dün ne iken bugün ne olduk... İlerde ne olacağız kim bilir?...
hayatımın her bi açılımını yapıyor olmaktan zevk duyduğum insan şimdilerde tek bir açılıma evsahipliği yapıyor...
ehe bunu kim bilebilirdi ki. düşününce insanın kalbini yerinden sökercesine güzel bi baskı uyguluyo, memnuniyet uyandırıyo, tebessüme maal veriyo bolca...
Mutluyum be her şeye rağmen...
Tek diilim enazından, en büyük roket, ateşleyici ve destek odur belkide kim bilir...
İşte arkama aldığım şey bu...
Bakalım daha neler görücez..

görmek istiyorum...
olabildiğince...
limitsiz pizza ile doyum daha bi ayrı oluyo zaten biliosun. ben de bildiim üzere ehe...

iyi geceleri burdan demicem.

secret?

sağ diye beklerken sol vurulmuşa döndüm bugün.... detaylardan bahsetmicem elbette. bi konuda öyle oldu ama şu an bunu hiç takmıyor, hatta dalga bile geçiyorum.. ve bunu samimi ve güçlü bi şekilde yaptııma dair bahse girsem yeridir ehe..

acayip işler, beklenmeyen, kimsenin beklemediği şeyler oluyo hayatta ne tuhaftır. Bazen ve hatta çoğunlukla planlamadığın yönde oluveriyorlar. Hayatın en uç noktaları nedense hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkıveriyolar. Çıksınlar bakalım, lafım yok... korkum hiç yok!

sevdiğim dostlarımın ufak bi kısmıyla kısaca 2 insanla beraber oldum bugün. Çok mutluyum öncelikle... Birisiyle pek bi yıldızım barışmıyodu son bi aydır ki bu tam aksine döndüğü için daha bi mutluyum... Her şey normal seyrinde denebilir... İhtiyacımız olan şeyin ta kendisi. zaten hep vardı, hep öyle olacak kişisi... Hadi bakalım hayırlı olsun vatana millete.
Diğeri hayatımda daha sonradan var olan ama şimdiye dek tek bir ters hareket, söz ve davranış gözlemlemediğim, benden 5 yaş küçük ve son derece mantıklı ve akıllı bir insan. Hiç tereddütsüz çağrıma yanıt verdi, önce suratı asıktı, sonra düzeldi ki bizim aramızda asık suratlı olmak yoktur. dargınlık vs. barınamaz, barınamicak da!

Arkadaşlıklardan bahsettim bugün. arkadaş ortamımızdan, diğer insanlarınkinden vs.. Kıyaslamalarla geçti yürüyüşümün bi bölümü... Ortak paydamız da bizimkisinin hiç bir yerde olamayacağı yönündeydi ehe. Zaten hep böyle geçti günler ve geçmeye devam edecek...
Bu asla bir megalomanya diil, gerçeğin ta kendisi ve bundan dolayı çok mutluyum...
Kısaca özet geçiyorum elbette. çünkü uzatmaya hiç gerek görmüyorum inanki. Her şey çok olduğu gibi çünkü. aynı anlatıldığı gibi...

İçimde gizli kalmış ve bir süre daha gizli kalmaya devam edecek bir yarım yamalak ''sır'' var...
Ne olduğunu söylemicem taa ki her şey yoluna girene kadar...
Bilen bilir. Hele bir yoluna girsin, o zaman o sırrın arkasından edilemeyecek laf, bi efendime söyliim küfür olsun beddua olsun veyahut aşağılama küçük görme olsun ehe bunların hepsi birer birer, fener opera tarzında çıkıvericek marş halinde ağızlarımızdan... Ben bunu hayal ettim...........

Her şeye rağmen....

Düşündüğüm, düşünmeden duramadığım, uyku faslının sadece uyuma kısmı dışında, bazen de uyuma faslında bir rüya olarak benimle olan, hayallerime ortak olmayla huzuruna biraz da olsa huzur katan, dinleyen, gören-yaşayan, ''yaşatan''... Çoğunlukla tercüman olan, ehe mesleğinin varlığını unutup tamamiyle her görüşe her yardıma açık olan, bunu çok seven... gülmeyi çok seven, güldüren, kahkahalar attıran, nefessiz bırakan, yürek hoplatan, düşündükçe kalp atışlarıma yön veren...
güzel
özel..
zeki
içten
samimi
ortak
seven
sevilen...

sanma ki bu kadar şey biliyorum sadece... Ben bildiklerimi buraya yazsam eminim zorlanırsın okumakta ehe çünkü büyükçe bi yer tutar. Bu da iyi olmaz belkide senin için...
belki o an bişey istersin, ve onu yapamazsın... İçinden gelir ama içine atarsın...
Üzülürüm ben ona be, çok üzülürüm işte.
Bir defa oldu.
Pembe dedim ilk o gün hatta hatırlarsın ehe...
İstemiştin çok..
ama ulaşamamıştın............
Biliyosun, ben de istemiştim. İstemez olur muyum ehe...
Hep........

Ben?! neler istiyorum da tutuyorum kendimi bizim için.
ama senin tutmana dayanamıyorum, kendini üzebilicek olmandan korkuyorum en ufak şekilde de olsa...
Her şey layıkıyla olsun, yürüsün istiyorum. Çünkü ihtiyacım olan bu...
çünkü,
Layık'sın..............

canım.

yarın..
olsun artık.......
özledim!
ihtiyacım olan tek şey sahile yakın bi yerde akşamleyin seyir eden bir gemi,
ve bana eşlik etmen o anda...
gerisi umrumda değil ehe...

14 Nisan 2009 Salı

iki kavram var. biri baskın iken öteki de yandan yandan baskılar altında bırakan.
baskın olan ile diğeri arasındaki fark burdan amerika kadar uzaklıkta.....

doktora gittiğimiz vakit baş ağrılarımın ilk ve son tanısı olarak yoğun stres adı altında iğrenç gereksiz istenmeyen görüntüler oluştu bugün...
stres?
acaba diyorum...!
biliyorum ama o stresin nerden olduğunu hangi amaca hizmet ettiğini vs vs...

stresi yaratan etmenler genellikle üzüntü, aşırı yoğunluk, düzensizlik, iş güç harç ve aşk....
aşk?
asla stres sebebim olarak görmek istemiyorum, isteyemem de zaten ehe...
o denli bi sevgi... elbette kendime ızdırap çektirmeden... ben üzülürüm, o üzülür... bu bilinen bi gerçek... Çünkü o aranan beklenen yegane ''güzel insan''.......

mutluyum ben yeterince... ne olduğum ne amaca hizmet ettiğim belli sonuçta.. duygularım daha bi belli belkide hatta. hani amacım şu dönem pek belli olmayabilir, veya nebilim öyle bi halde olursunki bazen amacın tavrın yönün vs hiç belli etmeyebilir kendini.. sadece bir tek şey için uğraş verme yoluna gidersin, ve bundan büyük mutluluk duyarsın... Bu duyduğun mutluluğun her şeyin ilacı olduğunu kabul edersin, kabullenirsin... Yaşamaya öyle devam edersin... Bayılırsın öyle olmasına çünkü dert, tasa geride bırakılmıştır... Belkide onları paylaşıcağın zemini hazırlıyor durumdasındır ki sonrasında daha bi güçlü olmak için, daha bi kolay çözüme uğraşmak için bir yatırım yapmışsındır, en iyisini de yapmışsındır.... Kim bilir....
Benim için öyle denebilir zaten o yüzden yazdım ehe.

Çok denebilecek yoğunlukta olduğum gerçeği var gözümün önünde... Ama ona rağmen elbette hayatım kendince devam etmekte.. İşte o sırada stres altında olmam aslında 2 kat stresi hakettirmiyo da diil hani.
kimsenin hakkı diil, hele ki bayıldığın insanı stres altında bırakacağını düşünüyor olmak, korkmak, çekingenlik vs... ve akabinde bunun stresi... stres içinde stres eha ne garip.
Ama biliyomusun, ben bunu geçtim...
Tek düşüncem bencil olmamak, tek yönlü düşünceler dahilinde olmadan tamamiyle bir şeylerin devamı üzerine...

Ne biliim ben, tomografi sonucundan ziyade, amansız baş ağrılarının da ötesinde bir şeylerin devam etmesi..........
bir şeyler ?
çok şeyler onlar... O kadar yoğun ve o kadar tamamlayıcılar ki bi bilsen...
Şu an neden ''odamda'' olduğumu sorgulatacak kadar baskı kuran....
Ama yerim ben öyle baskıyı... İyi ki var biliyomusun, iyi ki ...............
Yarın önemli bi günün ilk aşaması... Merak, endişe, endişe, korku, korku.....
Hani iki yönden de düşünmek var ya, biri onun diğeri bunun ibaresi...
Her iki yönden de iyi olacak, olsun, olmalı...
Sevgi böyle bişey be... En güzel şey muhtemelen... Onu bi yakaladın mı bırakmak istemiyosun...
Kişiye göre.. Kişisine göre..
Korkuyorum evet...

Hangi insan müthiş sınırlamalar eşliğinde, bir sona varmak isteyip, bunun adına hayallerini bir gün bile esirgemeden sonuca varamamak, içine atmak, rutine alışmak ve öyle devam etmek ister ki...................

Bencillik.....
eh biraz var, evet var, çok üzgünüm ki bu böyle...
Bilinmez.... bir yerde bir heyecan, ardından gelebilicek mutluluk yaşanacak olsa bile belkide, o mutluluğu ve daha nicelerini şahsın adına yaşatabileceğin gerçeğinin olması...
master, slave.......
Bencilliğin daniskası... ehe, normal şartlarda her ikisi de istenir vaziyette, ama tamamen belkide kendim için...
ama görüyorum, biliyorum yaşatıyorum bazı şeyleri.....

Yoksa neden bu amansız bencilliği yaşatayım, aklımdan geçireyim..............

Uyumak...............
artık uyumak bile içimde bi kıpırtı yaşatıyo be....

Uyuduktan sonra...
belki o pembe diildi ama yinede pembeydi.... ''özel''di be........... Tarifi yok be ya..... o kadar yüce işte, o kadar........................

iyi sabahlar bolca...!

12 Nisan 2009 Pazar

uyandık, ayıldık, şaşırdık, aradık konuştuk sevindik, dışarı çıktık, başımızı ağrıttık, ağrıyı dindiremedik, o meyan konuştuk yine, sonra eve döndük konuştuk, biraz vakit geçti konuştuk, oturduk bilgisayara baktık, gaSte okuduk, konuştuk, zaman ilerledi sıkıldık, merak ettik, özledik, konuştuk, dayanmaya uğraştık ona buna ''nağber ya eke eke kankamsın'' dedik cevabını aldık ama yine sıkıldık, vakti epey bi ilerlettik, konuştuk, arkadaş aradık bulamadık sıkıldık, stumble'a sardık, garip notlarla bezenmiş linkler yolladık, yollanırken eğlendik ehe, saate baktık geç olduğunu farkettik, uzaklara biyerlere gitmek istedik, uzaklar demişken bostancıdan uzak olsun istedik, yapamadık, tek olmak yemedi elbet, birileriyle kontakt kurduk, 504 adet ''yok abi beni unut'' lafı işittik, yüzsüzlüğün sınırlarını zorladık, yine aradık ulaştık sözleştik, evden çıktık, mesajlaşalım mı? ya arayarak karşılık verdik, yolda bira içtik, yürüdük, hafif terledik, kalabalığa karıştık, fridayste o garip buz temizliği oyununa şahit olduk, aradık anlattık, son bi sigara içtik, dolmuş bulamadık, yürünülen yolları tekrar geriye doğru katettik, dolmuş bulduk bindik parayı uzattık telefonu elimize aldık, suadiyeden suadiyeye 21 dakikada vardık, fenerbahçe stadına doğru eve dönüş mesajı aldık, hemen cevap attık, akabinde kadıköye vardık, yürüdük durduk biyerde, ordan aradık konuştuk güldük güldürdük, tükürdüğünü yalama olayına şahit olduk (dalga geçilen park yerine park edilmiş bi araba olduğunu öğrendik), güldük, konuştuk, güldük, hep güldük, fake yedik, kadıköyde olduunu sandığım arkadaşım beni sırtımdan vurdu aslında mecidiyeköyde olduunu söyledi eha, yürüdük herzamanki yere, bi bira aldık içtik, sonra aradık konuştuk, güldük uzattık, doymadık, uzattık anlamadık, doymadık uzattık, o an her şeyi unuttuk mutlu olduk uzattık, korna sesi duyduk, bir an ordaymışız gibi hissettik, eğlendik, güldük, kampüscell hakkında ufak bilgi aldık, daha bi mutlu olduk, aitlik ağır bastı, sevindik, çok sevindik, deliye döndük..........................................................................................

hepsi şahsım adına gibi görünse bile müşterek gibi işin özünde...... gibisi fazla aslında öyle. ya da ben mega iyimserim polyannayım pembeyim, pembe bir yastığım olsa olsa...
sanmam ama hiç.
bir şeye de izin vermem, kızarım...
yaşam dalında en bi rayına girmiş dönemimde, bunda tuzu olan özel bir insanın bana sıkıldığıma dair bi öngörüde bulunmasına....

insanız di mi ehe et kemik filan böyle yürümek koşmak. garip bi zamandayız dimi böyle sınırlar duvarlar dar ve paralı geçitler... dolayısıyla uzağız di mi istekler arzular temenniler istekler istekler yine istekler... yakınız di mi günün çoğu saati bir düşünce kadar, en kötü dijitallerden uzak, tamamen analog beyinler olarak? yakınız di mi minik hesaplarla büyük planlar yapıp birkaç saat kendimize ayırıcak kadar, ayıracağın kadar... İsteyerek...
Mutluluk budur...
Özlendiğini bilmek, özlemek...
Bilmiyorum, özlediğimi ima etmek bana çok büyük mutluluk verse de en büyük mutluluk senin yaptıkların değilmidir bana?
o halde?
Sarılmaktan öteye gidilemeyen, fakat ufak temasların ''büyük kar'' olarak mutluluğun en hasını iliklere kadar aşıladığı sonu olmayan zaman aralığında öyle bir öngörüyü hakediyor muyum?
sen haketmiyosun öyle öngörmeyi... cevabı bu işte........

uzun lafın kısası:

şu zamanları bi kaset olarak ele alıcak olursam eğer, önümde bir sınır varsa bile, bi yandan record tuşuna basıldı zaten... recording şuan herşey.... aradaki o kapı kapanır gibi yaptığı vakit play tuşu devreye girecek, ve ilerleyen zamanda da kapılar kapandığında, ne biliim yoklukta repeat en büyük yardımcı olucak...
...
ah! bi yanadan repeat'e gerek kalmasın diyememek var..... aslında bunu çılgınca istemek ama yapamamak var...

son söz:
var oğlu var... gülelim-eğlenelim gayrı.. sgslşdglg




günaydın pembe!

11 Nisan 2009 Cumartesi

bir şeylerle başedebiliyor olmanın zor olduğu, zor gelir gibi yaptığı saatler... şimdi değil biraz geride kaldılar aslında. şu anlık tek başedilemeyenin uyku olması sevindirici tabi bunun yanında... Tabi bu ne kadar doğruysa ehe....... Ben bile inanmıyorum pek ama öle olsun bakalım...

-bi an yazmak çok zor geldiği için, ifade edilemeyecek kadar pozitif yüke sahip olduğum üzre mutfağa gidilir ve önce bi kola alınır.-
...
-gelinir-

garip... çok geçmedi üzerinden birden fazla, ikiden az saat... her şey normalmiş gibi, odam sade, kedim herzamanki gibi ayak ucumda baygın, bilgisayar masası bunaltıcı ölçüde dağınık, tam bir bekar odası demeye dilim varır kısaca eha...
Her şey normalmiş gibi dedim dimi...!
her şey ne biliyomusun???
her şey tamamiyle normalmiş gibi gösteriliyor bu odada. herşey aynı duyguyu aynı ifadeyi sağlıyo kafamda... istemeden ama biyandan isteyerek, titrek ifadelerle, korkak çabalarla, isteksiz hareketlere dönüşüyo özel olabilicek anlar...
Sınır...
Ama bunun yanında neler de oluyo burda bi bilsen... Cüzdandan çıkıyor beyaz el yapımı o ''özel'' cüzdan birkaç gecedir... En görülebilir yerde duruyo bu sınırlar içersinde... Dışarı çıkılacaksa tekrar aynı özenle cüzdana geri konuyor... Yapılıyo burda bişiyler işte ama gizliden, görünmezden, uzaktan uzaktan, farkettirmeden ama son derece oram buram farkettirmek isteyerek.............

farkettirmek istemek... Niye, neden, nerden çıktı...?

Bilinsin ki ''daha çok, daha öte, belkide hiç olmadığı kadar'' ı aşılayabilmek, bunu anlatabilmek o insan sarrafına... Hayatta yakışmayan bazı şeylerini benimle paylaşan o insana biraz olsun seslenebiliyor olmak yeni uykuya dalmış o insana... ufacık tefecik de olsa kendimce büyük mana taşıyan devasa planından vazgeçmiş, hem ürkek hemde son derece güçlü halinle bir insanı seçmiş, beni seçmiş, dakikalarını saatlerini vermiş, bir an olsun kulağını benden ayırmamış, belki biraz acımış eha belkide ne bilim çok istemiş, gözlerini ayırmamış saatlerce, bakmış, hep bakmış.....
İşte.......
O insanın ''Özel'' olduğunu hissetmesi adına... Farkettirmek bir şeyleri... Bencillik olmadığı bilindiği için bu kadar çıkabiliyor şu yazılanlar... Bu rahatlık ondan... Adı rahatlıksa tabi ehe.

Bu kuvvetin arkasında beslenen ürkek cılız halden birkaç dakika olsun uzaklaşmak adına..........

Bilmiyorum, insanın kendi duyguları ağır hatta çok çok ağır bastığı yerde incitmeler de peşisıra gelebilmektedir... Nebilim ehe batmanlı şırnaklı ayıoğluayı bıyıklı bi abinin daha konuşmayı tam sökemeden çocuklar gibi sevgi cümleleri kurabildiğine şahit oldum. Bu biraz rahatlamamı sağlıyo nedense ehe. Tamamen alakasız olsa da öyle...
Demin dedim ya, üzmek diye... Öyle zannediyodum... Taa ki bunun olmadığını hissetmemin yetmediği bi anda doğrusunu duyana dek... Öyle olmadığını duyana dek...
Bilinmez....
belkide bu denli belkide bu kadar olmasa bile birşeylerin karşılığının verilmeye çalışıldığını bilmek çok güzel... Ah.. bide üstelik ''her şeye rağmen''...
Yüzlerce teşekkürlerim var bu cümleden sonra..............
pedasa gardens ile ortak olan yanlarımdan daha az ortak yanım olsa da, hissiyat, yaşam, güzellikler, duygular var tamamiyle müşterek.... dokunmak var ötesinde sarılmış bulmak var kendini ansızın ehe. yürümek var yorulmadan-ıslanmadan... hatta gözyaşı bile var kendini tamamen bırakarak, kısa süreliğine de olsa aitlik duygusunu bir an olsun tatmak adına oynanan masum bi oyun misali...
ehe.

Somut............

elimden tutulmak var...............
tutarken toparlayamamak var, kalakalmak var. minnettar olmak var. duyamıyor, göremiyor, konuşamıyor olmak var bildiin...
her şeyin unutulduğu ve 10 yaş genç gözükmenin sırrının ortaya konduğu an var orda... ardından Masuzcuk çıkımı ehe.

büyük mutluluk be o! çok büyük...

9 Nisan 2009 Perşembe

she doesn't live here anymore...
böyle birdenbire önüme çıktı sayılır, öyle ararken, bakarken bişeylere farkettim ki ikinci bir far away vakasıymış kendileri... pek sevdim, repeate aldım dinliyorum...

tabi dinlerken ağran başım, koltuktan kalkar kalkmaz veya oturur oturmaz ekstra ağran başım, hapşurdukça beynime baskı yapan, sanki patlıyomuş hissi verdiren ağrılarım ve dayanılmaz acım mevzubahis...
göz çukurum kaşlarımın altı ensem alnım ve kafamın her iki üst yanının 3 gündür aralıksız sızlıyor durumda olması, böyle bi nebilim bi durgun yaptı beni... Az önce bu meret hastalığın detaylarına baktım ve bilirkişi raporu şöyle:

halsizlik, düzen kaybı, uyuyamama, güneşe veya aydınlığa bakamama, sinir, durgunluk, bir şeye konsantre olamama, mide bulantısı vs....

Şu sayılanların tamamının görülüyor ve birer bireri geçtim aynı anda yaşanıyor olması ne garip dimi ehe!...

Her neyse.. fazla moral bozmak istemiyorum, yarın büyük bi gün olucak ve kesinlikle perfekt geçmesidir en büyük dileğim şuanlık...
laf oyunum gayet başarılıydı itiraz istemiyorum eha.......

bir de ikinci bir isteğim var... masum olduuna inanıyorum ben bunun...
Başım okşansın mesela masaj gibi. Güvende olduğuma inandırsın-yaşatsın, moral olsun!
şöyle güzelcene uzanmak olsun yumuşakça bir yerlere, sıcaklık versin, dokunsun......
Sarılsın...

........

daha ne diyebilirimki.... veya istiyebilirim?
bilemedim.......

8 Nisan 2009 Çarşamba

pembe!
.......
iyi geceler.

7 Nisan 2009 Salı

walking in the rain

vapurun sesi uzaktan hoş gelir bence.. geldi de nitekim ehe. vapur da diildi o uzunca bişeydi, yük gemisiydi sanırım ama emin diilim. ön tarafında direği vardı ama görünmüyodu pek.
Ha bide çok ses çıkartıyodu, taka gibi ses çıkardığı için garip geldi uzaktan uzaktan... Sonra gittiği yön de açıklara doğruydu her nekadar ben bunu kabullenmemiş olsam da eha. Tabi ya, düz gitse girerdi dalyandan içeri, kazasını yapar, adam gibi çeker giderdi şimdi doğruya doğru...

Zaten ilkokulda bol bol işkence ettiğim uzunca tırtılvari salyangoz mutantları caddebostan-fenerbahçe arası yürüyüş parkurunda cirit atıyolardı. ezmemek için çok gayret göstersem de bir dans sırasında ezildi bi ikisi... tabi benim verdiğim kayıpla kendi kaybı arasında baya fark var bunuda unutmamak lazım derim ben.

soğuk sayılabilecek bi havada yağmur altında uzun yol yürümek iyi geldi dün. Hem de baya iyi geldi ıslanmak. Film gibiydi ya bildiğin. Arabanın şemsiyenin bazen taksilerin veya dükkan önü tentelerinin altlarının ıslanma hakkını çiğnediği şu zamanlarda pek de iyi oluyomuş meğersem... Singing in the rain'de bile şemsiye vardı ya hadi her şeyi geçtim......!? Olucak iş diil..
1900 ila 2500 ytl arası giden sahil şeridi deniz manzaralı ev kiraları hakkında hala şüphelerim olsa da, tek aklıma yatan şey oralarda olma şansının öyle pekte az olmadığıydı dün... Ne biliim tek kalma iki kişi kal eha... Köşk şansı her geçen gün zora girse de her daim hayal kurulası, ben bunu gördüm...
Prince'e duyduğum saygı da her geçen gün katlanarak artıyor zaten...
gaz pedalında 37 numara ayak, hadi bilemedin 38... Yok gibi eha....
Oturduun koltukta başla sen anlatmaya, o seni dinlesin, baksın suratına... Gönül rahatlığı diye bişiy var dimi? işte varsın olsun o' dur o ... Seda sayan-Nihat doğana kadar vardırabildiğin konuşmaların, hayata dair anlattıkların kadar bir tutulabildiği ender mekanlardan biridir o beyaz araba... Sahibi pedala basmadan da araba gitmez tabi... E öyleyse... ?!
Lambada devrine döndük ama ben hala grease diye yanıp tutuşmaktayım doğrusu... Zaten kuzenimle yapardım o dansı, kuzenden de geçti benden de eha... Devir hiç yapmadıım grease dansı devridir, bu böyle bilinsin...
Ha birde söylemeden edilemeyenlerden; Rüyamda bu sabah babamı gördüm. Yine eski evdeydik, annem ben ve babam şeklinde, tipik ailemiz olaraktan...
Yerlerde paralar vardı ama günümüz parasıydı nebilim 20 tl 50 tl 100 tl filan... Sonra babam, annenden alma para yerden al gibi bişiy söyledi... Çok şaşırdım ama ''neden'' diye de soramadım. Rüyama müdahil olamadım kısacası çok istesem de...
Zaten yerdeki paraları alamadan rüyam sonlandı eha... Ulaşamadım kısacası, açıkta kaldım... Sonra klavyemin altına sakladığım acil durum paralarıma şöyle bi göz attım. Yerinde duruyolardı... Alla alla çok ilginç... Acilen tabir ettirmem lazım birisine, hatta bunu en iyi yapan birisini tanıyorum o uyansın yapar tabirini...
...
uzun lafın kısası Criss angel gibi eli kolu bağlı olmak ve bir hücrede olmak... Ya çok zor diil çıkabildikten sonra be. Herif çıkıyo...
Tabi sadece o hücreden çıkıyo. Ben neresinden çıkıcam ve neye çıkıcam bilinmez, bilinse de bilinmez... Binmek var bir alamete, gitmek var kıyamete ehe. Kıyamet diye bişiy yok tabi bende... Ama gidilen yer neresi orasını bilmemek var... Görelim bakalım...
MFÖ konseri de güzel geçicek kanımca... Hath bakalım...

imza : İBB... (istanbul büyükşehir belediyesi)

2 Nisan 2009 Perşembe

am i dissident? (alakasız)

yeniden merhabalar...

okula gitmediğim şu güzel perşembe gününün anısına akılda kalan, hatta akıldan çıkmayan birtakım şeylerden bahsedilecek burada.
Tabi geçmiş unutulmayacak, o doğrultuda lafa başlanacak, sonra günümüze dönülecek...
Neymiş efendim geçmiş?
valla geçmiş ne imiş hemen söyliim, ne bilim birtakım umutlar, beklentiler, çırpınmalar, bol çaba, inat, üzüntü, bol gözyaşı, kavgalar, dargınlıklar vb. şeyler...
tabi sadece bunlarla sınırlı değil, en belirgin olanlarından birkaçıydı.

Neyse işte, sonunda ters yüz olmuş, umduğunu bulamamış, kırgın, korkak, fazlasıyla önyargılı, hafif tembel, patlamaya her an hazır, bunlara rağmen yüzde 99 gülme eğlenme ihtiyacı olan bir insan oluverdim. Eh sorun diil işte. Paylaşma ihtiyacım her daim olduğu gibi yine aynı, yine değişmemiş, yine etkilenmemiş olan bitenden...
Paylaşıyorum çünkü paylaşmayı seviyorum bunu herkes bilir... Birşeyler paylaştığım kişilere döktüğüm her cümle her kelime mutluluk yuvası çok net... Ha bide özellikle bunları seve seve dinleyenlerle yaşadıklarım inanılmaz mutluluk verici...
Bişey söyliim mi?!

Kimse bilmez birkaç istisna dışında... 2 buçuk sene belki de daha fazla oldu ''amanın o ne'' diyeli... Ha bide ayrıca dumur olalı da 2 buçuk belki de daha uzun bi süre oldu o da ayrı mesele ehe...
O dönem yakın bir arkadaşıma sarfettiğim ''artık 'biri' nin beni farketmesi, konuşması, paylaşması, bi ne biliim işte öncelikle tanışması, bilmesi vs.'' gibi hedelerin ancak 4-5 ay öncesine kadar sarkmış olması tamamen bir rastlantı, bir talihsizliktir benim için... Bilen bilir...
Imm bide bunun neden önemli olduğunu, neden bu kadar üzerine basa basa burda anlattığımı da kendi içime atmak istiyorum aynen öncesinde de yaptığım gibi... Elbet bişeyler biliyodum araştırıyodum görüyodum ve hatta gözlerim açık kalıyodu... Yeter bu kadar deşifre derim ben..

Biri.... ???

Gel zaman git zaman...
Nerdeyse o büyük dumurun arifesinde olmama rağmen düşüncem şudur ki, büyük bir yük üzerimden kalkmış bulunmaktadır. Bu büyük yük'ün arkasında durduğum da bilinir. Hisler sahicidir hepsi benim için...
Ama şartlar acımasızdır, zaman zamansızdır ve gözler yanıltmaz, biraz da üzüverir...

Tek bildiğim, bir öfke ne biliim o tarz bir hırs küpü modunda olmadığım ve son derece doğal yollardan kendi halimde yaşamaya çalıştığım günlerin tamda içindeyimdir. Sevindirici..........

Ve evet, bir diğer bildiğim de iki farklı model fakat aynı arabanın aynı yolda ilerliyor, hemen hemen aynı yollarda ilerliyor, aynı yol şartlarınla boğuşuyor, fakat bu şartlar altında ezilmek yerine son derece sakin ve bilinçli bir şekilde engebeleri aşıyor gibi olduğudur...
Akümün bittiği anda gelip arabasıyla yanaşıp benim külüstürüme elektrik veren, paylaşan, canlandıran güzel kokulu beyaz arabadır bildiğim tek şey...

Minnettarlık varsa işte tam burdadır...

Ne biliim, parklar, yol kenarları, moda sahili, otoban, evime giden yol, mimozalar-manolyalar ehe. bunlar değerli ve sonunda kazandığım şeylerdir...