29 Eylül 2008 Pazartesi

Blonde Redhead


Şöyle bir albüm vardı. Şimdi aklıma geldi birdenbire öyle boşluktayken. Buyrun burdan.

http://rapidshare.com/files/84635931/1995_-_La_Mia_Vita_Violenta.rar

01 (I Am Taking Out My Eurotrash) I Still Get Rocks Off (3:40)
02 Violent Life (3:51)
03 U.F.O. (5:38)
04 I Am There While You Choke On Me (1:56)
05 Harmony (5:16)
06 Down Under (4:09)
07 Bean (4:37)
08 Young Neil (1:12)
09 10 Feet High (4:38)
10 Jewel (3:22)

ve ardından bu geldi..


http://www.mediafire.com/?eyyw5wwwiwm

dünden bugüne...




pek zaman geçmedi üzerinden henüz..
daha az önce buraya kadınım demiştim..

yoo hayır yanlış anlamayın, o kadın bu kadın diil, hatta hiç bir anlam aranmamalı. Aramıyorum ben dahi..

Levent Yüksel - Kadınım...

şu an bende büyük hakimiyet kurmuş olan...
bir de bira ve sigara...

Daha dün gibi hatırlıyorum bazı gerçekleri... yaşımın henüz 7-8 olduğu vakitler... Genç yaşlar, çocukluk yılları o hep arzuladığım.
Eğer geriye dönüş için bir hakkım olsa idi dediğim, ve o hakkımı bir saniye bile düşünmeden, tereddüt etmeksizin kullanacağım o güzel günler.

Oyun salonundan aşağıdaki havuzu seyrettiğim, ufacık kulaklarım olmasına rağmen duymadan ve sormadan geçemediğim bir müzik. Levent Yüksel - Kadınım. Kayıtsız kalamadığım...

Canlanıyor gözümde gerçekler. Hiç bir kaygı, endişe yok. Hayat bir oyun salonu... trencilik bir hayat dersi, öğretmen ikinci anne, yıldızlı pekiyi ilham kaynağı, Lunapark bir aşk, balon bir idol, halı bir oyun alanı, parke-mermer hep uzak durmak gereken, kötü çirkin eh.

Çok güzeldi, hiç geri gelmeyecek olacağını bildiğim halde. Ona bile içerlemeyecek kadar ihtişamlı bir oyun parkıydı hayat...

ya şimdi?
biraz daha zalim. biraz daha duygusuz. oyun parkı değil artık bir yarış alanı. biraz da atış alanı ve atış serbest. cesaret isteyen, ömründen çalan...

Nerde benim saçımın rengi?

işim aşkım hayatım müzik?

evet.
.....
.....
klavyeden arta kalan zamanımda (ps2 klavye, 105 tuşlu ve türkçe olan) bilgisayar masama vurarak çıkardığım 5 farklı tonla bir davul yaratabiliyor olmak...
winampta çalan müziğe, sanki sahnedeymişim gibi yoğun bi enerjiyle eşlik ediyo olmak...
bunlar çok güzel şeyler : )

müziğe 98 i 99 a bağlayan zaman diliminde başladığımı sanıyorum.. belki inanın daha da eskidir.. İlk olarak bana bunu sevdiren, her daim benden desteğini esirgemeyeceğini söyleyen, destek çıkan, bir dönem Kurtalan Ekspress ve Barış Mançoyla kontrbas çalan Babam'dır...

şu an buraya müzik konusunu açmamın sebebi de ''tanju okan - hancı'' adlı eserdir...
hıı şimdi zannediliyo ki melankolinin falan doruklarındayım! yok canım daha neler.. Buraya yazmanın da kuralları var, bi adabı var elbet. gerçekten de slow ve duygusal şeyler seçmek, onları dinlerken yazmak insana garip bi güç veriyo ben bunu keşfettim.
ayrıca o şarkılardan daha hızlı olduğumu bilmek beni pek bi şımartıyor olmalı.. of aman tanrım :\

Müzik.... Hayatım sanırım müzik... 9 yılda elime baget almadığım günlerin sayısı muhtemelen 5 ila 10 arasında bişeydir... Davul çalmak benim hayatım doğrusunu sölemek gerekirse. Benim için kültürlerin beşiği, yaralı gönüllerin deşiğidir müzik ! dfhozdf90hıo0dfho
pardon..
......

benim branşım olmayan bir enstrüman sesi duyduğum vakit, o an tüm imkanımla ona eşlik etmektir müzik. bunun için parmaklarım baget, çoraplı ayaklarım da bass seslerini çıkartır her yerde her zaman... kısacası her yerde müzik yapabilirim, çok büyüğüm, en iyi benim, yaşım 7 ve süperim!!!

Bilmiyorum, bilemiyorum. Her şey için söyliycek bi lafım olmasına rağmen, müzik için söyleyecek bi şey bulamamak heralde doğal bişeydir. bende bi terslik yoktur heralde di mi?!

giren şarkı: tanju okan - kadınım...

veeeee tanrılar çıldırmış olmalı diyorum.. yok artık!
Gidiyorum, uzaklaşıyorum burdan. yazmıyorum artık bugün.. bu kadar yeter..
ama hep benimle..
müzik.
her yanım.
beni tek terkedemeyecek!

Birkaç klişe... sağlık.

ben bununla ilgili pek bişiy yaşamadım bilmiyorum
ama bi klişe sonuç olarak. bu gerçeği kimse inkar edemez...

en iyisi ben bi anımı anlatiim....
şu hayatımda bi defa öksürük nöbeti ve nefes darlığından hastaneye kaldırıldım o kadar.
sen sen ol hiç öksürük nöbeti olayına girme. o kadar söylüyorum
sene 92 falandı. demirel cumhurbaşkanı olmuştu, saçma sapan tv izliyodum. birisi kafasındaki şapkayı almıştı demirelin tek hamlede hahaha.
işte o an dayanamadım ben de öksürük nöbetine girdim... ?!?!

sonrasında işte böyle bi insan oldum çıktım .. bu kadar heh.

Birkaç klişe... para.

aşk, para, sağlık şeytan üçgeninin para ayağındayım.
nedir para?
para bir ödeme aracıdır!? var mı sorusu olan? yok... eha tamam öyleyse bitmiştir.
...
nah
ödeme aracıdır sadece!! para bir büyüklüktür, para bir şehvet ve ihtişam aracıdır, para mutluluktur, hayatın olmazsa olmazlarından biri gibidir adeta, bir nefestir, oksijendir, kalp atışıdır...
biyere alışverişe gittiğimde veya bişeyler yiyip içtiğimde hesap olarak ''abi benim param yok ama iman dolu göğsüm gibi serhaddim var'' gibi bişey söylersem beni n'aparlar bi düşünüyorum da... Heralde hayatımda yemediğim dayak performansını orda yerdim. Düşün yani para yüzünden oluyo bu. düşünüyorum o halde varım.
Bide bu paranın hayatımızdaki bazı öğelere yansıması vardır ki allahım sana geliyorum bunları düşündükçe daha bi...
paran yoksa olmayan şeylerden bahsetmeli biraz da belki;
- ihtişamın yoktur hiç. Biyere gittiğin vakit asla elle gösterilmezsin. en fazla yanına sessizce yaklaşılır ehe.
- Paranın olmadığı veya yetersiz olduğu zamanlar, eğer tekil değilsen, ortada gizli bi mutsuzluk olur genellikle.. Bunu ya kendin sağlarsın, ya da seni anlamakta güçlük çeken partnerin. Bu çok derin bi mevzudur farkı yorumlanabilir. Kimsenin günahına ihtiyacım yok böyle daha iyi.
- Paran olmadığı vakit gününe 2-0 geride başlama geyiği kısmen doğrudur. Kişiye göre 10-0, 55-0 falan olabilir.. loserlık oranı denir buna. Kendini en yeterli hissettiğin günü kendini en berbat hissettiğin güne bölersin ve aşk ve sağlık konularından herhangi birinden daha yetersizsen bu sefer 3 e bölersin ve sonuç ortaya çıkar.
Örn: 200/180/0 = 0 (demek ki ya aşkı yok veya sağlık sorunları var ölmek üzre felan veyahut veba, kolera,tifo,tifüs vb.)
- paran olmadığı vakit ne acıdır ki çağın artık gerisinde kalmış olan bazı yerler, örneğin italyan konsolosluğu yanındaki merdivenler, kadıköy 1907 apartmanının efsane daracık merdivenleri, bi efendime söliim arka sokağın çıkışı gibi yerlerde içmek ve eğlenmek çevrendeki insanlara, özellikle artık gördüüm kadarıyla bağyanlara zarar verdiği gibi, herkesin alıp başını gittiği birtakım türk sermaye barlar zinciri makul olduğundan, kendini eğlence'nin dışına itilmiş hissedersin. o da koyar bazen.
- hep para hep para işte. onsuz hayat yok!!?
Ahhh! yok öyle bişiy.. bence inan öyle diil! Hayatımın en mutlu anları inanın o zamanlarımda geçti. Kimse bilmez, sadece bilmek isteyen, benimle olanlar, benimle olmayı seçenler bilebilir bunu.. Bi de ben.... ben sadece burdan anlatabilirim ama kimsenin kanına inanın zorla giremem bu konu hakkında daha fazla...
- paranın artık aşkın hammaddesi olduğu gerçeğini her defasında yüzüme yüzüme gelen ters bakışlardan anlayabiliyorum. Size bişiy söyliyebilirmiyim?
evet mi.. ımmm.. Yok öyle bişey!!!
aşkın tarifinde deyindiğim gibi. okuyun anlayın derim.
aşk gibi yüce bi kavram asla ve asla parayla endeksli diildir.. bu konu çok derindir, bu konu konuş konuş bitmez.. bi ara onu da yazarım işalla..
- ha bide parasız sağlık olmuyo ya bayılıyorum buna. hatta popomu açtım gülüyorum burdan yetkililere!!!
-------
Laf arası, bi klişe : tedavi sonrasında parası olmadığı için hastanede rehin tutulan adam..!!! sana sesleniyorum.. bi gün tanışalım n'oolur ahahahaha (itina ilen kahkaha atılır)
Napıyolar, şok makinesini 400 e ayarlayıp sana mı doğrultuyolar tehdit mi ediyolar napıyolar ben anlamıyorum bunları, bi ara sen anlatırsın!! puhahahaha
-------
- son olarak.. Paran varsa ister söv döv aşağıla ama kıymete binersin, paran yoksa git burdan sus konuşma lafını yersin.. ehaha vad e nays pörsın ay hev evır siin...

ps: bu tespitlerin hepsi doğru tespitler olup, tarafımca veya çevremdeki birkaç insan tarafından test edilmiş olup onaylanmıştır.
Sağlıklı ve mutlu bir yaşam dilerim hepinize.
Öpüyorum teker teker gıdılardan...

28 Eylül 2008 Pazar

Birkaç klişe... aşk.

Biliyorum çok ani oldu 2. yazımı yazmam ama aklıma klişeler takıldı son bikaç gündür.. bende bahsetmek istedim feci..
Nedir bu klişeler peki?
aşk, para, sağlık... Çok alaturka olmasına karşın ben yinede görüşlerimi yaşadıklarımı bildiklerimi yazmak istiyorum.

Aşk: (love is...)
Aşk bir sudur iç iç kudur diil işte öyle hemen atlanmaz lafa... Biraz ince bi konu hernekadar etrafımda aşık insanlar sadece sevgili olanlardan üstün olsa bile... Bazıları için elbette doğrudur ama bazı insanlar yokmu.. işte onların aşkı, bir 3. alakasız şahıs olan benim anlık 'tebessüm'ümden öteye gidemiyolar doğrusu... İsim yok, yorum yok...
Kolay diil hiç... Kendi hayatını bir başkasıyla paylaşırkene, Onu gerçekten kabullenmektir aşk.. her yönden kabullenmektir.. ne biliim sadece yanında olmak onun elini tutmak öpmek sevişmek ağlamak gülmek diil..
Saygıdır sonsuz. beklentisiz bir şefkattir. Ağırdan alabilmektir, hatayı yapabilmek olumsuzdur ama onu kabullenebilmektir, kabullendirebilmektir. Her şeyi isteyerek yapmaktır.. İsteyerek yaparken bir an olsun sormamaktır neden diye... bulandırmamaktır kendi kafanı ve dolayısıyla karşındakini... cep telefonu yada mail yada msn veya diğer zırvalar değildir.. belki telefon bile diildir.. kontörle, internet olup olmamasıyla vs.. bunlarla sağlanan şey hiç diildir...
ayrılmaktır belki ama tekrar varacağın günü iple çekmektir.... onun da bunu düşündüğünü bilmek, sevildiğini bilmektir... gerçekten sevildiğini bildiğini bilmektir.. tek taraflı değildir karşılıklıdır tamamen. yüzeysel değildir belki derinde, en derinlerdedir.. kaybolduğunda aramak, o gücü sarfetmek ve yorulduğunu bildiğin halde çözümler üretmektir.. Kafayı yormaktır aşk tamamen.. ama kafayı yormayı bir eksi olarak görmek değildir.. Kıskanmak değildir, kıskanıldığını sadece bilmek ve yaşamamaktır, yaşatmamaktır belki de ... henüz emin değilim ama öyle düşünüyorum.. Her daim üzülen benim, sıkılan benim ve sen benim eğlendiricimsin güldürenimsin eğlendiremimsin diye düşünmek hiç diildir.. aksine her şeyin merkezi benim diyebilmektir.. her şeyin merkezi ben iken, o bir başkasıdır ve onun da merkezi vardır diyebilmektir.. onu apayrı bir vücut beyin mantık ve ruh olarak görmektir.. gerektiğinde gönül rahatlığıyla YOK, HAYIR diyebileceğini, bunu rahatlıkla söyleyebileceğini biliyor olmaktır... kavgadır ama değerini bilerek, çığrından çıkmadan, bunalmadan ve bunaltmadandır.. giyim kuşamdır, güzel giyim güzel kuşam değil sadece.. yırtmaç değil, mini etek değil, gerekirse tepeden tırnağa giyilen bir elbisedir.. boyayla kuaförle olucak işler hiç diildir, her gün elidorla yıkanan saçlar da değildir..
uzun lafın kısası, aşk denilen şey gerçekten de zor söylenebilicek, zor telafuz edilebilecek, söylerken seni titretebilicek kadar ciddi bir mühessesedir...

ama her yerdedir.. bunu biliyor olmak ne acı...
peki ben bunun neresindeyim? orası en bi bilinmeyen, hiç de bilinir olmayacaktır heralde...
zamanın akmasıdır belkide... karışmamak, müdahale etmemektir doğrusu...
yaşa ve gör!

pazar pazar blog açmak.

İlk bloĞum bu.. Merhabalar ben üwütan şendal. Emekli teknisyenim, yaşım 25...
Eveeet....
Her çıkışın bi düşüşü vardır derler ya, işte o gün bu gündür. Dün çok çıktım, bugün uyanır uyanmaz düşüşe geçtim ve dipteyim sondayım depresyondayım.
Olaylar şöyle gelişti; cuma günü uyumadığım gerçeğini farkederek cumartesiye aktardım uykularımı. Boşver uyurum bikaç saat o bana yeter hesabı. Hem ben eski toprağım, eski uyumayanlardanım dedim işte. Tam uyicakken bilgisayar öğrencimin telefonuyla irkildim önce, ve bahane aramaya başladım o kafayla kendimce. Bulduğum bahaneler arasında, şu an yurtdışındayım, şehir dışındayım, oteldeyim toplantım var, moralim bozuk cereyan kesik, doğalgaz zamlandı hede hödö. Yok öyle birşey ama bi kaçı aklımdan geçti yani. Sonra birden şu belirdi başımın hemen üstünde! ($)
öncelikle uyumam gerektiği gerçeği konuya hakim olduğundan bende ufak bi yalan atiim, vakit kazaniim ve öyle gidiim istedim. Ve karşıdayım şuan 5 e doğru gelebilirim dedim.. Bi de öyle bi söyledim ki, ''hatta saat 6 yı bulabilir, mağlum iftar vs. yollar tıkanıktır Tülin hnm.''... ''Tamam'' dedi o da ve ben de iyiahşamlar diyip uykuya daldım.
......
Uyandım. Saate baktım. Saat 20:00!
saatimi her ne kadar 6 ya kuran bi insan evladı olsam da, o saati elime alıp yere atmam ve bunu bile bile yapmam sayesinde (üşenmek, uyku hakimiyeti, Tülin hnm. gerçeği/korkusu vs.) böyle insancıl olmayan bi saatte uyanıvermiştim.
Apar topar yattığım rahatsız koltuktan kalkıp odama doğru koşuşturdum. En olmadık ev hali kıyafetlerimi özen ilen giydiğim gibi ayakkabılarımı giydim, kapıyı açtım, kapadım kilitledim ve koşmaya başladım. Üstüne bi de puding ve okaliptüs soğanı yedim!?
Nedense bu koşuşturmak. Ne gerek 3 adım zaten evi.
Neyse...
Oraya vardığımda beni karşılayan Tülin hnm. ve bakıcısı tarafından (yaş 60 iş bitmiş ama hala bilgisayar öğrenme hevesinde. helal olsun) okkalı bi eve geliş merasimi şerefine nail olduktan sonra içeri alındım. Bilgisayarda 17. kez JAVA sorunu vardı ve tekrar tekrar yaptım, üstüne biraz bilgilendirdim notlar aldırdım ettim derken 1 saat geçti. Ve artık gitmek istiyorum dedim, kabul gördüm. (yok bide görmeseydim heh)
Şimdi de karşınızda PARA İSTEMEK İSTEYİP İSTEYEMEME SORUNSALININ DANİSKASI!
Herkes gibi benim de paraya pula ihtiyacım vardır genellikle. Ve ben bişeylerin peşinden koşan bi insanım, çalışmayı iş yapmayı seven biriyim. Ama karşılığını alabiliceksem daha bi severim.
Ha bu arada, tam odadan çıkmadan mailime faideli bi kaç link yolladı kendisi. Bunu bi kenara yazalım...
Evet nerde kaldık? heh uğurlanma merasimi... Evet ben uğurlanmak üzereydim ama gitmek istemiyodum ordan tabii. PARA VER ARTIK DİYEMİYOSUN Kİ TANRIM!!
öylece iyi niyetim ve gülümsememle kapıda dikilmem bir oldu.. Derken Tülin hanımdan bir hamle geldi veeeee:
'' Hadi bakalım, sen bana bilgisayarımı yaparak bayram hediyemi verdin, ben de sana faideli linkler yollayarak güzel bi hediye verdim bence'' dedi... :F (kızgın surat)
Evet, tamam, oldu, iyi günler, sizi de sizi de kelimelerini sıralayarak zaten 6. katta olan asansöre binmemle inmem bir oldu...
Tüm hayallerimi yıkan ufak bi tatsızlık maiyetinde bi olay yaşamıştım, ve hakikaten de moralim çok bozulmuştu... Hemen bi sigara yaktım akabinde zemin katta... Şöylece bi yukarı baktım, tekrar kafamı çevirdim ve o an anladım ki gerçekten hakkım olupta onu alamamak, ve ne acı ki iyiliğin yüzünden onu 'aramamak' çok koyuyo. Koydu... Yürümeye devam ettim. Ve evime vardım.
Evime vardığım gibi o şokla kendime bi kahve yaptım... Günlerden Cumartesi ve etrafta 107 çeşit EVENT var ikene, benim evimde oturacağım gerçeğiyle boğuşmaya başlamıştım bile... O gerçeğin ta kendisiydim o anda ve ilerleyecek, akıcak olan zamanda... (of nediyorum ne akması ne ilerlemesi. hadi canım!)
Neyse efenim, sonra hiç yapmadığım bi şey aklıma geldi.. Bilgisayarın başına oturma fikri beliriverdi bi an kafamda... Çok şaşırdım önce, garipsedim, nasıl yHa bile dedim. H ye vurgu bile yaptım... (Of, hala içimde bi sıkıntı var ondan böyleyim.. Normalde iyi biriyim yani hani bazı bazı)
Bilgisayar başına oturduktan sonra Pozanla konuşmaya başladım ve durumu izah ettim.. Kafamda binbir plan varkene, o günü evimde geçirecek olmam çok koydu evet.
Derken kafamda EKONOMİK bir OSRAM ampulü belirdi. Hem de çok ekonomik...
Vodka + Meyvesuyu + sigara...
Bakkala koş, bunları al-gel, doldur eşantiyon binboa bardağına iç... Ne hoş ne hoş... Çok eğleniyorum tanrım...
Allahım sana geliyorum! (Pozan deyimi)
.....
Artık günüme 2. damga vuran şeye deyinmeliyim. Bir insan bu kadar mı derde deva olabilir, üstelik uzaktan, kablo ve internet bağlantısı yardımı ilen. BİR de vebkem heh!
adı mine. 16 yaşında.. Çok genç daha... Çizgiroman ve figür sevicilerinden... (hiç sevmem ıyy git! ahaha)
Sonracığıma... sevgili sonra, sonra, sonracığım... Of! (Konudan 202 km. öteye koşuyor olmak)
.....
Mineyle olan düzeyli sohbetim, ve bu sohbete eşlik eden vodkamla beraber, sarhoşluğa ve sınırsız kahkahalara ilerleyen yolda olmak mutlu etmişti beni. Saatler öncesinde yaşadığım dumur hallerini bi kenara itmişti ve gerçekten kendimi çok şanslı hissetmemi sağlamıştı kendileri.
Kendisi 16 yaşında olduğu için çok böyle gençlik ateşiyle kavrulanlardan. Neyse.
Kamera açtık birbirimize ve ota boka gülmeye başladık akabinde. Nasıl mutluyum anlatamam, kırılıyorum o tipe! allahım sana geliyorum diyorum diyorum ve bidaha diyorum!
Derken bi an sansür girer...
her şeyin bi dozu vardır, o çizgiyi aşmamak gerekir.. : ) Konuşmalar özeldir... Bazıları yani...
Evet, ibre saat 3 ü göstermeye yakın iken karşılıklı gelen uykumuz karşısında, mevcut giysilerimle arkamda duran yatağıma yatmam ve uykuya dalmam bir oldu. Tabi öncesinde bitmek tükenmek bilmeyen iyi geceler merasiminin ardından! hahaha
tanrım nedir bu benim merasim geyiğim... Biri eve gelir, evde 10 cümle konuşurum, tam kapıdan çıkarken hayatımı anlatırım, o da anlatır falan... bi yarım saat orda harcanır.. Ya geç içeri aklına bişiy geldiyse, ne öyle apartmanda konuşmalar falan..!! hiç anlamıyorum hiiiç....! Ama bence çağımızın gerçeği... İnsan kıymet bilmiyor aynı evin içinde. Ayrılık geldiğinde değere biniliyor.
neyse...
Yattıktan sonra yatakta girdiğim inanılmaz pozisyonlar mı dersin, hala gülüyor eğleniyor olmam mı dersin.... ah! tabi bi de yan yatarken gözlerimi kapadığım andan itibaren başlayan bir baş dönümü ve kafanın arkaya doğru çekmesi. Anlatılmaz yaşanır şeyler bunlar.. Çok zevkli anlatamam yani..
vee.. Ben uyur.. bu blog da burda sonlanır. Gelecek bloglarda görüşmek dileği ile. Esen kalın..