26 Mayıs 2009 Salı

bir film...
çoğul konuşuyorum.
ilk evresi film seçmektir diicem olmicak.
çünkü filmler üzerine konuşmak vardır öncesinde. film nedir, hangi türler sevilir hangileri izlenmeye layıktır vs.
daha sonrasında film izlemek istenir ve seçilir aradan hangisi beğenildi gibiyse.
beğenilen film koyulur ve play tuşuna basılır..
ilerler dakikalar, saatler.. başlanmıştır izlenmeye.
film güzeldir, bakakalmışsındır, pür dikkat izliyosundur.
heyecanlı yerleri, korkuyu, komediyi, hüznü yaşıyosundur o anlarda. dakikalar veya saatler.
sonrasında film, kalp atışlarını dengeler, ayak uydurabiliyosundur, inişleri ve çıkışlarıyla müthiş bir heyecan oluvermiştir bile senin için.
ve aniden.
elektrikler kesiliverir.
en heyecanlı yerinde üstelik.
filmi merak etmekle etmemek vardır o an.
deliler gibi merak edersin sonunu,
heyecan hammaddeli kalp atışı dengeleyicin kısa bir süreliğine yoktur artık.
kendi başınasındır.
sadece merak.. merak merak merak.
iki yol vardır demiştim. daha doğrusu iki taraf.
biri izleyelim diye yanar tutuşur. elektriğin gelmesi için çıldırmak misali.
öteki de aman boşver, elektrikler gelince izlerim ben der...

peki bu bir döngü müdür?
paradoks mu desek?
kader olurmu peki? uyar mı?
hayatın cilvesi? klişe-anti klişe?
yo yoo... o da olmaz...
nedir bilemedim
ne diyelim, ne yapalım.....
sanki elektrikler hiç gelmeyecek gibi...
bravoo, bravo...
dhalsim ile ken kapışması gibi.
biri kolunu bacağını uzatarak uzaktan uzaktan döver, yer bitirir.
öteki naapsın, normal yollardan dövüşür fakat kolları bacakları yetmez.
kaybeder.
ama elektrikler hiç gelmeyecek. miş gibi!...
bravo... çok bravo.............

mantık denen şeyin canı çıksın.

Hiç yorum yok: