24 Mart 2009 Salı

ıssız.

büyükçe bir köşk olsun..
karanlık, kasvetli bir ortam... kitaplar olsun raflarda yığınla. ısınabilecek bir şömine olması yeterli biraz büyükçe. şamdanlar ve uzun uzun mumlarla bezenmiş dev gibi ahşap bir masa, sandalyeleri de şeyhzade'ninkiler kadar şöhret sahibi olsun. teknoloji fazla olmasın, belki bi radyo, az biraz da internet olabilir. keyif için en bi denize bakan odanın içinde.
koltuk olsun büyükçe rahat ve tek kişilik. o da benim olsun... yatak olsun tek kişilik, ama en yüksekte olsun ki çoğunlukla şömine ateşinin önünde sızmamı engellemesin. yerler, gıcırdayan parkelerle bezenmiş olsun ki bir anlamı olsun. dört bir yanı tellerle çevrili son katın şahane balkonunda ufakça bi havuz olabilir. gece girmek için sadece. Perdeler olsun bordo. Tavandan yere kadar uzayan, ağır ve tozlu. Gerektiğinde hiç açmamak için dursun onlar öyle. Bahçesiyle bir bütün olsun, köpek olsun o bahçede bir tane...
Kapıları ağır olsun çatlamış olsun boyaları. Rüzgar olmasın, biri olsun o evde.. biri geldiği zaman ses çıksın o kapılardan unutayım yanlızlıklarımı bir anda diye.

başka bir şey olmayabilir.......

22 Mart 2009 Pazar

Mart'ta gün doğumu bir ayrı olur benim için. Güneşi göremesem de...

kaç kere denediğiniz değil, nasıl bitireceğiniz önemlidir...

along the life you may fall.
and what do you do when you fall?
you get back up. but i tell you there are some times in life, when you fall down and you feel like you don't have the strength to get back up. do you think you have hope?
beacuse i tell you, i'm down here, face down and i have no arms and legs..
it should be impossible for me to get back up, but it's not. you see, i will try 100 times to get up and if i fail 100 times, if i fail and i give up, do you think that i never gonna get up?
no!
but if i fail i'll try again, and again, and again, but i just want you to know that is not ''the end'' . it matters how you gonna finish... are you gonna finish strong? then you'll find the strength to get back up...
Nick VUCINIC

ne için savaştığını bilmektir hayatı yaşamak.
savaşı değil kendinde görmek, kendinde bilmektir kuşkusuz.
savaşmaktır hayat, türlü türlü engebeleri aşmaktır.
yaşamaktır, en güzel anları, mükemmellikleri, kuşkuları, en kıymetsizi, en kötüyü çirkini.
en bi manzaranın seyrine kapılıp gitmektir. güneşin doğuşunu-batışını değildir izlemek...
sadece ''o an'' ''orada'' olmaktır hayat belkide düşünürsek.
sevmektir belki de hayat..
karşılık beklemek değildir hiç bir şeyden...
kumdan, çakıldan, erimiş bir koko'dan, yağmurdan, dönme dolaptan, raylardan, manzaradan, bir okuldan, öğretmeninden...
şaraptan, kadehten, arkadaşlıklardan, aşklardan...
hayat ne istediğini bilmektir? ne için savaştığını! kimin yanında olduğunu değil ne için olduğunu bilmektir.
savunmaktır hayat, her şeyiyle, tamamen saf ve temiz.
en şapşal, en saf, belki de en ukala, en merhametsiz, en yüzsüz olmaktır...
ama;
savunmaktır hayat her şeyiyle.
söyleyecek değil bin sözü, BİR sözü olmaktır şu dünyada.
Tek bir kelime ile ifade edebilmektir.
sadece bir ''pamuk''tur hayat... şekerli ya da dolgun şişman değil.
sade ve cılızdır...

yorar hayat.
bilmemektir yoran, istememek, yakıştırmamaktır...
savaşmamaktır ona karşı, kelimelerin yetersiz kalması değil, cümleye başlayamamaktır...
ne söyleyeceğine dair bir bakış açısına sahip olmamaktır.
yoran, üzen, içini yiyen, parçalayan... ve belki de yüreğini hoplatan...

Aşk'tır, sevgi'dir hayat... Ama asla sadece pembeyi affetmeyen...
siyahın ve beyazın tonlarıdır hayat, tüm renkleriyle bir ''bütün olan''
üzmekse üzmek, sevmek ise sevmek, gülmek, şaşırmak, ağlamak.........
ağlamaktır hayat... Doyasıya.
boğazını düğümleyen düşlerdir en umarsızca.
Ses değildir bazen.. Sesinin titremesidir masumca.
Nefesinin kesilmesidir, bir nefes değildir sadece hayat.
Durmak değildir hayat...
Yoldur, durmadan ilerlemektir.
Sonunu bilerek ilerlemek. Üzeceğini bilsen de yaşamaktır, bencillik değildir, hiç değildir.
Bencillik savaşıdır hayat belki de. Ona karşı cephede boy göstermektir, dimdik ayakta durabiliyor olmaktır.
Aşktır ama.
En bi aşktır.
Sevginin beklentisinin olmadığı değil, düşlere dalabilmenin beklentisine kapılmaktır...

Hayat, isteyerek ''var olmak'' tır.............
İstemek'tir hayat...
En ''yalın''...

21 Mart 2009 Cumartesi

21.03.09

ayrı
...

hayaller var. GEÇ gelen..
buruk ve perişan..
CILIZ çok.

zaten hayal sadece..

tek teselli...
tek teselliydiler belkide.
'tek mutluluk' olmuş gerçek hayaller.

derin bir ah çekildiği vakitler?
şu an. şu saniyeler...

kumar vardı. oynaması yasak olan, yasaklı olan...
hatta hiç dürüstçe değildi belki de oynamak.
üzerinde,
iki farklı hayatın gölgesinde birleşen tek bir vücudun...
engebeler.
omuz omuza iken sadece ve sadece ufak ve korkak bir çakıl taşını andıran.
dertler...

iki ayrı sıcaklık.
can var oralarda bi yerlerde
ölü canlar onlar.
sıcaklık yok, karanlık bol... mezarlığı andıran hep.
biri yitik, diğeri bitik.
mezar taşları... bakımsız, muhtaç...

'soğuk' başladı... Çok soğuk...


üşümüyor musun?
üşüyorum ben!

19 Mart 2009 Perşembe

19.03.09

boş, sessiz, ruhsuz, tatsız tuzsuz bir oda...
...

Rüyalara hücum. Suçlu düşler. Saldırıııııın!
Heh... zaten kelebekler geçti demin. Vücudumdalar!
saldırmıyorlar, gıdıklıyorlar...

birkaçı sanırım kötü niyetli!

Bir resim, portre var.
yanyana iki kalp..
omuz omuza duran kalpler.
farklı.
titretir biri diğerini.
hızlandırır birinin kalbini...
Uzaktır, soğuktur da biraz.
Dondurulmuştur!!!! istenmeden...

Susar.... susar......!

Ama!

bişiy buldum ben!

belki,
yakında...
yakında belki de bulduğum olucak.........

16 Mart 2009 Pazartesi

çocuk iken ben.

bu konu benim için çok kıymetli çok çok çok önemlidir. zira bilindiği üzre lunaparklar, kağıt helvalar ve koko adlı üstü çikolata kaplı yiyecekler çocuklukta sevilen şeyler arasındadır birçoğumuz için. verdiğim değer de burdan anlaşılabilir. çünkü nedendir? hep eskiye bir özlem duyar insan, bilmiyorum çok güzel veya güzel, hadi olmadı pek parlak olmayan türden ama yinede güzel günler geçirmişliği vardır insanın. okula gitmek, ders çalışmak, ev ödevi yapmak, anadolu liseleri sınavına hazırlanış psikolojisi dışında mükemmel bir özgürlük, mükemmel bir tanıma - yaşama ve keyif alma fırsatına sahip olursun ebeveynlerinin doğrultusunda.

Okumayı sökmek, maç yapmak, akabinde dizlerini parçalamak, düşmek, ağlamak, mızmızlanmak, vitrinde her gördüğün oyuncağı istemek, kıyafet derdi olmamak, halının şeritli desenlerinde arabayla oynamak, daha da ileri gidip bir de koccaman şehir inşa etmek halının üzerinde o henüz minik beyinle, hastalanmak, okula gidememenin en saf ve doğru hallerini olması gerektiği gibi doğru mazeretlere dayandırabilmek, antibiyotikler öksürük şurupları tadlarını beğenmekle beğenmemek arasında kalmak, çişim var terimini sık kullanmak, onun dışında ''anne\baba..... bitti! ehe'' demek, bakkal ile kasap ile terzi ile apartman görevlisinin minik oğluyla, yazlıkta senin gibi kolluklarla yüzen akranlarınla kaynaşmak, onlara hayatın ilerki evrelerinde belkide bir daha veremeyeceğin değerin en hasını vermek, hop oturmak hop kalkmak, bol zıplamak, kaydırağa sığabilmek ve hızlı kayabilmek, salıncakta en hızlı sen olmak, okuma bayramında folklor yaparken soğuk terler dökmek, utanmak, ablalardan çekinmek ama onların neredeyse hepsinden hoşlanmak, rüyalarına ortak olmak-hayaller kurarak yaşatmak, keyif almak, havuza ilk olarak kolluksuz atladığında ve karaya vardığında bundan hayatta ilk ve son defa haz duyabilmek, sonrasında balıklamayı, sırt üstü yüzmeyi denemek, doğum günleri yapmak, doğduğun günün heyecanını en saf olarak yaşayabilmek, tüm arkadaşlarınla o eşsiz heyecanını paylaşıyor olmak, mc'donalds' ın büyüleyen dünyasıyla hem doymak hem de mest olabilmek, ufak tefek kıskanmak, en saf şekilde kıskanmak, incitmemek, daha incitmeyi bile bilmemek, hep bir iki numara büyük ayakkabılar giymek, spor ayakkabıya özellikle reebok ve adidas'a olan bir ilgi başlangıcı, hayatın teneffüslerde ezilmiş kutu cola ve birazcık da olsa açık alan olduğunu düşünmek en temiz şekilde....
Hep böyle gideceğini zannetmek.....................


Ama minnettarım yinede. bana mutluluk vermiş ve verecek olan her şeye. Her şeye...!

my public enemy....

çok öte çok vahim çok da zor olsada kalp atışları hızlanır bazen. bazen saatler sürer. bazen de aylar, hatta yıllar. bu bir başlangıç. Veya milat diyelim biz ona.
Kalp atışlarımın sesi geliyo kulağıma. O kadar fazla ki bu. Bir diğer yandan açlıktan ölmeme rağmen boğazımdan bi türlü giremeyen ve girmek istemeyen kabul görmeyen yiyecek serisi de cabası. Sürekli bir bulantı. İçilen kahvelerle çaylarla ve sigarayla bütünleşen bir bünye. arkada çalan tek şarkı. Belkide bir uyanış, belkide yeniden diriliş denir buna. Taa nerden nereye, neler söylerken neler görürken nerden nereye? neler isterken nelere engel olurken nerelerden nerelere.
Hayat çok kısa, fani, ölümlü yaşamaya değer hep, aksi iddia edilemez derecede ışıklar saçan. garip yani hani böyle bir gün öylesin bir gün böyle... öyleyse hayat bir değişken, olaylar sadece piyon, mutluluk bir kale, ağlamak üzülmek bir duvar bir engebe. bir bilsen nelere gebe. Ne acıların yanında ne mutluluklar var bi bilsen. çok garip. hayat öyle bir şey ki, bir anda tüm iradeni ortadan kaldırabiliyor. veya napıyo biliyomusunuz, tam tersi yani tüm iradeni bir anda sana hatırlatıyo, bak diyo bu senin iraden diyo.

şu hayat var ya bi anda sana diyo ki ben sana ne süprizler yapıcam da seni şaşırtıcam, kanını da dondurucam, mideni de bulandırıcam, kalbini yerinden çıkartana kadar heycanlandırıcam...
Ama aslı nda seni seviyorum diyo ondan öyle diyo, her şey varsın olsun ondan diyo, sevgiden yapıyo... Canım ya. Sen sev ki o da seni sevsin. Sen gör ki o da devam etsin tüm güzelliklere.

İçimde bir his var. kimsenin bilemeyeceği. ve asla laflarla belirtemeyeceğim kadar anormal. a-normal. aslında normal. Hislerim var çok yoğun içimde öyle gezinen. Volkan misali.
Hislerim var çok yoğun içimde öyle gezinen. jenga misali bir yere kadar inşa ettiğim. cılız son derece ve yanlış kabul etmez. yanlışı görmek sözünü etmek dahi istemez, en kötü senaryo onun kabusu olur vs.

pulp - underwear bir yandan the smiths - last night i dreamt that somebody loved me diğer yandan. Bir de dinlediğim var şuan, o da akıl sağlığına iyi gelmemeye başladı. Daha zaten çok kısa süre oldu hatrı sayılır bir iki gün kadar... Belki de üç..


Daha çok fazlası var bunun...
Söyleyemiyorum........

Şimdi uyuyorum.

8 Mart 2009 Pazar

itsagooddaytodie

son günlerdeki halet-i ruhiyem dolayısıyla yazmış bulunduğum birçok mutlu yazıdan sonra (!), eminim herkesin çok seveceği, çok beğeneceği ve hatta dakikalarca zil takıp oynayacakları birtakım haber ve haberler vermek istiyorum.

evet 3 gündür başım aralıksız ağrıyor ve ağrı dinmiyor. Sinüzit veya migrenden şüphelenmem, elinize alacağınız zil katsayısını olumlu ölçüde artıracağı için de kendimle gerçekten gurur duyuyorum. Burnumun sadece sigara dumanının kokusunu alabiliyor olması ve iki tıkanıp bir açılması da 3 gündür yaşanan mükemmel ötesi hayatımın bir diğer güzel yanıdır. Unutmadan şunu da dile getirmek lazımdır ki saat 5 itibariyle sigaram kalmamıştır ve bugün günlerden pazar olduğu için en yakın bakkal açılma saati 8 dir. bağıra bağıra Ooh yaşasın hayat demek gelsede içimden malesef ki yukarki ve aşağki komşular uyanacağı için bağıramamaktayımdır. Etti 3... Gittikçe ısınan ve zayıflatıcı bir hal aldıran güzelim odamın camını doğalgaz faturasına yazık olmasın, bari kombi işini görsün parasını ödüyoruz fitil fitil şeklindeki KIT düşünce tarzımla açamıyor olmam da bir diğer mükemmellikler arasındadır. Kedimin uyuduğum yerde, ve özellikle de tam yastığımın üzerinde tüy dökme mevsiminin dik alasında yatıyor olması da ayrı bir güzellik ve bir o kadar da inceliktir... etti 5... Sabah uyandığım vakit karşımda 2 aydır 12 yi gösteren pili bitik saatime bakıyor olmam ve bu nedenle defalarca ''o-hoo daha erkenmiş, biraz daha uyuyayım bari'' şeklindeki ziyan bir hayat tarzıyla güne 2, bilemedin 3 sıfır geriden başlıyor olmam da bizzat benim eşşekliğimdir.

Kısacası mutluluktan ölmemem için hiçbir sebep göremiyorum. Yarın, bilemedin üç vakte cidden ölücem.

4 Mart 2009 Çarşamba

....

Babacığım.
İnanırmısın bilmem, görüyor musun onu da bilmem ama bana her şey şu son günlerde seni daha çok hatırlatmaya başladı... Aslında bilmiyorum ben de pek, hani hoş şeyler değil bana seni hatırlatan şeyler ama bir şekilde onların buna vesile olması tek tesellidir.
Sen bizi ansızın bir yaz vakti 4 gün ağlatıp da sonra terkedip gittikten beri çok büyüdüm, çok geldim yanına seni selamladım, toprağını elime aldım, temizledim, ne biliim bişeyler yaptım senin için belki görüyorsundur diye... Çünkü baba o kadar çok özledim ki seni bunu kelimelerle ifade etmek ancak ve ancak çok kısa bir süre için rahatlamamı sağlar.. Ben de öyle yapıyorum işte bu siktiğimin dünyasında elde kalanlarla ufak tefek şeylerle seni yaşatmaya uğraşıyorum... Sana gösterip de senin sevgini kazanabilecek her insana, tanısan da tanımasan da seni anlatıyorum, yaptıklarından bahsediyorum, beni büyüttüğün o yılları anlatıyorum, bunları anlatırken huzur buluyorum... Önüme geleni ardıma koymuyorum babacığım bundan hiç şüphen olmasın...
Ha dersin ki, ben ne yaptım da beni bu kadar anlatıyorsun, ben buna çok kızarım... bunu bilmiş ol tamam mı!
Senin yaptıklarının hangi birini anlatırım veya hangi birini yazarım bunun hesabını yapmadım, yapamam da. Hatta bilmiyorum ama sanırım seni tek kelimeyle de özetleyebilirim. ''Oğlun burda ve seni yıllar sonra tüm yapaylıklara tüm yanlışlara tüm yozlaşmışlıklara rağmen buraya yazıyor ve karşında sevgi ve arzusundan doğan içten gözyaşlarını döküyor'' diyebilirim...
Ne biliim be baba, pazar günleri hep söz verdiğin gibi beni lunaparka götürdüğün günlerden bu yana bir tek ahtapot kaldı.. Üstelik hala o ahtapotun emniyet kilidi insanın elini parçalayabiliyor. Değiştirmediler onu.
Bakırköyden dönerken gelik restoran çıkışında biraz ilerdeki yerden bana aldığın KOKO'lar, tadından çok şey kaybetse de yine KOKO olarak bana seni hatırlatabiliyor.
Bostancıda bir çıkmaz sokakta sırf benim pizza hut'dan imzalı basketbol topu alabilmem için yeni aldığın arabayla kaza yaptığını filan hatırlıyorum o sokaktan geçerken mesela. Tabi şimdi ne basketbol topu kaldı ne de pizza hut. Taşındı ordan yok orda öyle bi yer.. üstelik o yol da asfalt değil artık beton tamamen.
Klüp reşat'a da şey oldu baba, elimizden aldılar orayı... hatta sen gittikten sonra fazla vakit geçmeden dayım da senin yanına geldi... Bilmiyorum, artık beraber güneşlenebileceğimiz, senin önümde cin-tonik içebileceğin ve akşam üstü tango dinleyebileceğimiz bi yer kalmadı... Sen de kalmadın, o da kalmadı be baba...
Senin ardından kalanların üzerine bir sahtelik bir yapaylık geldi... Tabi bunlar tamamen ortadan kaldırıldıktan sonraki süreçte oldu. Merak etme, enazından sen de gittiğin gibi bazı şeyleri yanına aldın ve kimsenin kirletmesine izin vermedin. Teşekkür ederim.
Bu arada Yeşilyurt spor klübünde annemle özel bi gecede yemeğinizi yerken aldığınız, ümithan kaydıraktan düştü haberiyle o kıyafetlerle oyun parkının kumlarına koştuğunuz, ve senin bana tokat attığın yerde güller bitti bunu biliyorsun değil mi? Bilmiyorsan dahi ben sana söylüyorum baba, senin olduğun her yer, dokunduğun, damganı bastığın her yer benim için çok özel olmaya ebediyete kadar devam edecektir... Belki yaşasan o gün hatalı olduğunu bile söyleyebilecek kadar insan'dın ama kusura bakma, ben o gün iki gram iş yoğunluğunuzun arasında o hareketi de yapmamalıydım ve sizi rahat bırakmalıydım... O yüzden üzülme sakın...
Bu arada baba, ben bir vefasız olduğumu düşünüyorum kendimin. yanına sık sık gelemediğim üzre... Lütfen beni affet... Aslında annemin dahi yanımda olmadığı vakitlerde ben yanına geldim tek başıma, annem ve kendim için, seni tanıyan tanımayan, seven sevmeyen herkes için bi iki cümle kurdum içimden... Bilmiyorum adına okumak üflemek mi denir ama ben içimden gelen bir şekilde sana bir şeyler söyledim lütfen onları unutma.
Seni hiç unutmuyorum elbette, hala beraber galatasaray'ın maçlarını seyrediyoruz aslında. Hatta baba, kupaya doğru gidiyoruz tıpkı 2000 senesinde olduğu gibi... sen gitmeden 1 ay önce olduğu gibi... Hatta baba o kupayı o kadar çok kaldırmamızı istiyorum ki........... Ama popescu olsun istiyorum, arsenal'e penaltıyla kazanmasını istiyorum galatasaray'ın kupayı... Oooof of.... İnşallah diyelim... Yine havalara uçarız bakarsın!
Haco'nun nilgün'ü gitti sen yokken, reşat gitti, fehmi gitti.... halam, aras amcam ve ANNEM kaldık... Merak etme, turgay abimle senem ablam geliyolar senin yanına saolsunlar. Hatta sana en son geldiğimde onları görmek üzereymişim az kalsın, onlar benden önce davranmışlar, birkaç gül bırakmışlardı.. Hatta saolsunlar su bile doldurmuşlardı suluğa kuşlar için....
Annem iyi, o da arıyo seni çok ama iş dolayısıyla o kadar yorgun ve o kadar yoğun ki seni ihmal ediyor. Merak etme ki ben onun selamlarını yanımda getiriyorum gelirken sakın telaşlanma...

Ben sözlerimi bitiriyorum şimdilik.. Merak etme burdayım ve iyiyim her şey güzel gidiyor, daha da güzel olacaktır emin ol!.
Bir de baba bugün haber aldım. n'oolur Aras amcam'a yanına gelmemesini söyle oldu mu......

Sevgiler babacığım... Kal sağlıcakla...

seni çok seven Oğlun.