26 Haziran 2009 Cuma

i love you liberian girl.......

ufakken ben...
lunaparklarda, kağıt helvalarımı itina ile yiyip, ordan çıktığımda en yakın yerden koko aldığım vakitler.
babam elimi tutardı o zaman.
annem, klüp reşatta kasada durur, gelen giden herkesi not eder, kısacası işini en iyi şekilde yapardı çünkü haftasonu olsa bile.
kısacası o şımarıklığımı sadece babama yapardım.
her zaman alttan alır, bir dediğimi iki etmezdi...
annem de öyle... teşekkür ederim geçmişimi bana güzel yaşattığınız için!

ufakken ben...
ilkokul vakitleri. televizyon açmamın yasak, fakat seyirci olarak araya katılmamın 2 saatle sınırlı filan olduğu vakitlerdir onlar... yüce merteb, erişmiş, çoktan görmüş geçirmiş olduğum. ve özlenen elbet.

televizyon dedim. devam ediyorum...
trt1 vardı sadece. 9 kanal mega hafızasına sahip yakından kumandalı 27 renk ama renkli televizyonumuzda oturur trt1 i izlerdik hep...
orda bi program vardı. böyle aniden giriverirdi pazar günleri.. cumartesi de olabilir ama kesinlikle gece girerdi yayına kesin olan budur.
müzik programıydı kendisi. böyle klasik bir ondan geriye geri sayım filan olurdu. tamamiyle yabancı şarkılardan oluşurdu.
o vakitlerin, yani 90'ların en hit şarkılarını çalardı... mc. hammer olsun, madonna olsun, dr. alban olsun, ace of base olsun...
michael jackson olsun.
fena halde oturur karşısına geçmiş pür dikkat izlerdim yerde yarı oyuncaklarla oynayarak, yarı ekrana bakarak...
dikkatimi çeken en önemli sanatçı mc. hammer ve michael jackson olurdu hep...
hatta şöyle diim, mc. hammer, kafasının üstünde dönen siyahi kocaman adamlar olarak
akılda kalırken, m.j. ise pantolonunun terbiyesiz yerini tutup ayak parmak uçları üzerinde duran, sonra aniden dönen, şapkasını önüne doğru ittiren adam olarak aklımda kalmıştı...
şarkılarını dinleyip dinleyip, aklımda kalan kısımlarını ilkokulda sıra arkadaşımla paylaşırdım hep. hatta dansını yapmaya çalışırdık saçma sapan ehe çok eğlenceliydi.
günün birinde, annemi fenerbahçe pyramid'e götürdüğümü ve;
- bana maykıl ceksın kasedi alıcaksın
dediğim günü hiç unutmuyorum...
kaset ''BAD'' albümü idi...
evet.
aşırı mutluluğumu, yine pyramid'deki, sultanahmet halk köftecisi'nde kutladığımı da unutmuyorum köfte yiyerek... yanında turşusu da vardı meşhur.
acıktım.
neyse.
akraba ziyaretlerimden bahsedicem.. genellikle hep böyle bayramlarda seyranlarda, okullar tatil olduğu vakit birleşir kaynaşır ve oynaşırdık...
o zamanlar kuzenim hakan, taa floryada otururdu. en iyi anlaştıım insandı kendisi.
ablası neslihan'ı da unutmamak lazım elbet ehe.
büyüklerin içerde sohbetin derinlerine indikleri bana ölü gelen vakitlerde, oyun odası diye tabir edilen ''oyuna en müsaitleştirdiimiz oda''ya girip başlardık isim-şehir'e. ne biliim sessiz film oynardık...
ha bide şey oynardık.
böyle şarkı söylemece adı altında şarkı katletmece.
yok, o kadar zalim olmayalım, katletmiyoduk aslında pek, ama daha önümüzde çok uzun yol vardı doğrusunu söylemek için eha..
ya ben hep nedense
- ezçiki bokye, ezçiki bokye, hadi bokye yediim!! derdim...
michael jackson'a ait, smooth criminal adlı şarkı...
geçtik bunu da.....
sırada en bi elle tutulabilir anım var...
günlerden bir gün...
cihanla içtiğim sudan tut, yediğim magnet buffet hamburger menülerinin ayrı gitmediği günler..
onların zemin katında şirin bi evi vardı altıntepeye doğru...
aşırı sevimli olmakla beraber, cihanın odası nedense dünyanın başlangıcı filandı benim için. oysa o vakitler dünyanın en büyük odasında filan yaşardım ama tad alamazdım hiç...
o odaya girildiği vakit, cihanın 'gazeteden kuponla aldığı roadstar marka kasetçaları'nda, michael jackson - history albümü olurdu fix.
dinlerdik delicesine...
tutulmuştum fecii, bayılıyoduk, söylüyoduk şarkılarını atmasyon halde hep.. aynı senaryo defalarca tekrarlanırdı oraya her gidişimde...
sonra backstreet boys'a dönüşmüştü o ayrı : ) ...
her neyse... cihandan günün birinde kasedini ödünç almıştım...
tabi öncelikle onu kasede kaydetmiştim bigüzel..
HIGH SPEED DUBBING diye bişiy vardı bide.
sinek vızırdaması kıvamında, üç beş dakikada koca kasedi kaydederdi boş olanına... bi yandan güler eğlenir, bi yandan heycan duyardım acaba bende nasıl olucak diye...
ulan! neyseki çocukken çok çocukmuşum!
sonra kasedi kaydetmeyi bitirdim. dinledim ettim vs. vs...
ama bişey yoktu, eksikti. cihanın orjinal kasedinin üzerinde gıcır gıcır albüm kapağı denen şey vardı...
ve ben ne yapsam yeridir?
elbette o kasedin üzerindeki çizimin aynısını bir kağıt parçasına çizip, elimdeki boş kaset kabının birine itina ile yapıştırıp kendime kapak yapmıştım...

ve o kaset kapağı, bugün anılarım hatrına bulunduğu anılar adını verdiğim ama bi o kadar adını şuan verdiğim çekmecemden çıkıverdi...

michael jackson'un ölüm haberi sonrası...

bugün zaten bişeyler illaki bana geçmişimi hatırlatıcaktı bi şekil di mi... gözlüğümü buldum taa 90 larda taktığım.. hatta annemin dediğine göre 1990...
bir de michael jackson...
bad!
gözlüğüm ve kaset kapağım öylece korunacak ve muhafaza edilecek söz...

sevgili babam'a, ve malesef onun gibi uzak ya da yakın, bugün arasına katılmış thriller adamına sonsuz saygılarımı sunuyorum...
babam bana hayatımı ''var'' etmiş, m.j. ise, varlığıma renk katmıştı müzikleriyle.
o yüzden,
teşekkürler çok...

Hiç yorum yok: