1 Haziran 2009 Pazartesi

happy tree friends...



korkunç...
dallar budaklar meyvesiz, tatsız son derece.
oysaki gayet güzel havalar, yeşermek onun rutini.
ancak rutin, hayale dönüşüvermiş.
tatsız
tatsız
...
uzaktan bakınca ürkütür.
ne rüzgarı rüzgardır,
ne de görünüşü iç açar, moral verir...
gölgesiz...
pozitif enerji dönüştürücü diyoruz biz, yeni mamul olur...
anlamsızca kükrer durur,
içindeki acı ise eğer
çok tazedir.
öfke ise eğer?
yo yo. öfke değil. öyle görünmüyo mu?
bilmem, öyle mi görünüyor?
öfke değil işte, o sadece bir acı...
öfke için, bir şeylerin sonunu yaşamak gerekmez midir?
o ağaç neyi yaşadı ki?
hangi filmi seyretti ya da?
doğa, hangi oyununu oynadı da izlediği yarım kaldı?
çok mu ısındı dünya ona göre?
çok mu susuz bıraktı onu da böyle yaptı?
düşkün misali...
bak!
konmuyor böcekler, kuşlar, yılanlar, maymunlar...
yapraklarıyla ve meyveleriyle dolup taşmıyor dalları,
ne biliim yerçekimine yenik düşmüyor,
ağırlıktan insanların erişebileceği yerde meyveleri olmuyor... Şöyle elini uzatıp bi tane alasın ordan!
Ne oldu sana?
hı?
duyamıyorum!
suskunsun pek.
çünkü, sen zaten seçtin yolunu.
kuru gürültüden başka birşey diilsin.
konsan konulmaz, dibine otursan sırtını dayasan dayanılmaz...
sen sadece susmuşsun...
bir tek dalların gıcırdıyor susuzluktan...
susuzluk?
terkedilmek anlamdaş...
yanlızsın oracıkta işte, daha ne diyebilirim senin adına?
acı! çok acı!!!
etrafına bakınıyosun di mi, belki oralardadır diye hep...
oralarda bi şeyler vardır, bir kıpırtı...
gördüklerin seni tatmin etmiyor ve daha çok yanlız kalıyosun her geçen dakika.
öyle değil mi?
canavar gibisin.
zaten kim seni görmeye gelir, kim seni ister, kim düşünür be, kim ayakta tutar seni...
Sen ''ayyaş'' olmuşsun...
bu hayatı kendin seçmişsin.
çünkü sen, fazlasıyla duygusal bir ağaçtın.
güçsüz, duygularına yenik düşmekten her zaman haz duymuş,
saf...
hii!!!
saf olmak sana yaramıyor, sen bunu bilmiyor muydun?
yeterli değil sıçtığımın yerinde.
senin duyguların var ya dostum,
bir hiç.......
mantık dünyası burası.
ama üzülmemen gereken bir şey var.
sen;
insanların hayatına girebiliyosun, aslında çok iyi birisin.
onların kendilerini ifade etmeleri adına çok şeyler yapıyosun.
eskiden daha çok, şimdilerde daha az...
düşkünsün sen.
düşkün!

sen bir yaprak parçasısın gözümde. kusura bakma hiç...
ve kağıda yazı yazılır.
her şey.
her şey yazılır ama ...
ama unutma.
bu senin sorunun değil. bu insanların sorunu... onlar kirletirler her yeri olduğu gibi senin kağıdını...
ama iyi, ama kötü...
sayfalar dolusu.
hatta sen uçabilirsin,
uçak yaparlar senden.
veya bir kurbağa. o zaman sadece zıplarsın ama iki adım öteye sadece...
uçmanın verdiği haz, yerçekimine karşı gelemez.
çünkü senin hiç bilmediğin şeyler olur dünyada.
seni hasta eden...
beton, elektrik, kimyasallar, atıklar, kirlilik...
insan ırkı!
insanların, insanları kırdığı bi dünyada, sessiz çoğunluksun sen...
senin gibiler,
asırlardır görmemiş hiç azınlığı.
haberdar bile değil neye hizmet ettiğini.
sen yine vazifeni yaptın. öyle deme çok şeyler geçirdin...
ama onlar,
ya onlar?
ne yaptıklarının, ne için var olduklarının, ne amaca hizmet ettiklerinin farkında bile değiller...
ve ne acı!

seyret sen sadece.
güzel değilse bile kendine pay çıkar bundan,
o senin oyunun olsun.
canavar görüntünün altında seni anlayabilecek kimsen yok.
öyleyse keyfine bak.
tek başına kendi mutluluğunu kendin yarat.
kargalar konmasın, yılanlar dolanmasın, maymunlar rahatsız etmesin...
boşver, yaşa sen şu hayatını..
lanet!
lanet çirkinliğini kullan bari!
gram faydan dokunmasın ama sen hayatını yaşa, idame ettir...
yanlız köpeklere, kedilere saygıda kusur etme.
bacağına işerler onlar.
işemek?
bilmezsin.
ama o da sana hayat verir boşver sen.
sadece korkutma kimseyi.
o iğrenç duruşun kimseyi üzmesin.
içinde yaşa her şeyi. at içine boşver.
bak...
insanlar öyle yapıp ne eziyetler çekiyolar.
ve sen insan değilsin.
canavar değilsin hiç, ve insanlar sana her daim muhtaçtır.
dalsız da güzelsin boşversene!

sen,
dur orda, ağla ağlicaksan...
sessiz sessiz.
içindeki acıyı öyle bi yaşa ki bu seni baki kılsın geleceğin adına.
sonra ne yapmak istersen yaparsın işte. nebilim duruma göre.

imreniyorum sana, imreniyorum ve nefret ediyorum.
çünkü sen!
benden üstün bi varlıksın...
iğrençte olsan, yakışıksız da olsan, ne meyven nede gölgen olsa da...
çünkü sen,
tek başına,
etrafında kimsecikler yokken bile sensin...
yanındaki ölmüş, kalmış, yontulmuş veya budanmış en iyi ihtimalle.
bunlar senin umrunda değil.
olsa da olur, olmasa da...
bencilliğin kimseye dokunmaz bizden başka...
ama sen sensin. insan değilsin.
o halde?
umursama...

insanoğlu ve hayatta kalma çabası adlı, başı sonu belli filmi izle dur yeter...
o film çok önemli bi uğraş senin için bunu unutma...
hiç sonlanmayacak bi film olduğu halde sen yinede sonunu merak ediceksin durduğun yerde...
maksimum hayat çizgine kadar...
kıs kıs gül o iğrenç duruşunla işte,
arkamızdan konuş...
üzüntü, stres, aşk, sevgi, para, idealler, hayaller, üzüntü, içe atımlar, kanser, aids, veba... almış başını giden sanallık...
yaşa be sen.
çünkü biz böyleyiz.

bizde film yarıda kesildiği zaman, ortada bi mutsuzluk beliriyor...
ve içine atıyosun...
sende öyle değil...
ve yaşamın tadını çıkar. gül geç bize, bana veya her birimize........

Hiç yorum yok: