1 Haziran 2011 Çarşamba

Eskici (essskileralyom eskicieee)

Yaşlıyım ben yaşlı, bezim nerde?
Yok o kadar da değil tabi.
Biraz özeleştiri iyidir.
Zaten hayatın yüzde 60'ı özeleştiri. Bunun yüzde 40'ını ilişkilerden diğer geri kalanı ise hayatın akışından dersek doğru olabilir.
(Yüzdelerin doğruluk payı bir misafirlikte önüne konan pırasa veya enginarı çok sevdiğini söylemekle eşdeğerdir.)
Bu geceyi müzikle ve yanında sigara eşliğinde noktalamak istiyorum.

Şimdi neden yaşlıyım?
Defalarca dile getirdiğim bir konu aslında. Bazen kendi kendime bazen de ortak kullanım alanlarına.
Çünkü eskiciyim ben. Totally.
Bir kere eskiyi sevmek güzel, hatırlamak şahane, eskiyle mutlu olmak muhteşem.
Konumuz müzik ve eskici;
Hayatımın her alanında müzik var, enstrüman var, ne bileyim kaset plak cd baget veya zaman zaman sadece mi teliyle harikalar yarattığım gitar.
Her alanda yenilik seven bir insanım fakat bunu müzikal açıdan hiç düşünemiyorum. Hayır yani çok düşündüm, kendi kendime birçok kez bu tezi çürütmeye çalıştım aksini iddia ettim.
I-ıh.
Eskiler hep iyi idi. Eskiler hep hayal kurdururdu, rüyalara bile girerdi. Neredeyse hep güzel şeylere vesile olurdu. Aşklar muhabbetler daimi dostluklar vesaire.
Tabi eskinin bir diğer cazip gelen kısmı da hiç tekrarlanmamış, kirlenmemiş veya kirletilmemiş tertemiz doğası.
Hiç bir tekrar yok. Koltuğuna yapıştıran, düşündüren, kendini sorgulatan bir havası olması eskiyi bin yüz adım öne çıkartıyor.
Kim olduğunu söylemek detaya girmek istemiyorum.
1997 yılında çıkmış bir albümün tüm şarkılarını sevip ezbere bildiğim gerçeği versus yüzlerce kez dinlediğim sevdiğimi düşündüğüm bir müzisyenin tek bir şarkısını çat pat biliyor olmak.
Bilmiyorum bu ne kadar doğru ama kime ve neye göre kıyaslama yapabilirim ki? Kiminki doğru veya kiminki yanlış kim bilebilir?

İşte böyle benim hikayem. Sürekli yeni hikayeler ancak tema hiç değişmiyor ve dönüyor dolaşıyor lunapark, kağıt helva ve koko'ya geliyor.
Buna bir de jeton eklemek lazımdı. Neyse... Onu lunaparktan sayalım.

Hiç yorum yok: