böylesi görülmediydi hiç...
bilgisayarı bildiğimi, yaladığımı yuttuğumu zannettiğim şu sıralarda, blogger ve benzeri birtakım yazmalı - okumalı yerlere, bilgisayarımın kendi garip isteği üzerine giremiyor, ve bu durumu çözemiyor olmam, günlerce burdan mahrum kalmamı sağladı.
fakat üstün yeteneğim ve bilgim sayesinde (!) elbette şu an da görüldüğü gibi, bu engeli aştım.
her neyse.
şimdi ne yapılır peki, plan nedir?
elbette bi sigara yakılır, adına da zevk sigarası denir.
üstüne de uludağ limonata, ince uzun binboa vodka bardağına konur ve vodka limon içiyorum zannedilir...
yoo hayır öyle diil tabi.
ben bi sade limonata aliim. gerisi önemsiz pek şuan için. aldım da nitekim.
son zamanlarda yoğun müptelası olduğum ITunes gereci olmadan, bu bilgisayarda müzik dinlenemez görüşünü savunur gibi olmam, bana iq seviyemin yetersiz olduğunu anımsattı.
gereken iq 100 ve üzeri, bende max 21-23...
bu şuna benzedi.
bi yerde görmüştüm, film ya da dizi, her neyse.
bi hanım ablamız biriyle tanışır,
tanıştığı adam da pek bi racon adamıdır, hop onu yapma bunu yapma filan da değil ama kendi kurallarını koyup kadının tüm akışını kendi yönüne çeker inceden inceye.
ve sonunda bi gün gelir, bayan arkadaşımızın evde yalnız kaldığı o vakit çattığında, ne yapacağını anımsayamaz..
hani bu bakkaldan üç ekmek iki yoğurt, yanında da pesto sos + tortellini bolonez kıyma filan da değil, bildiğin oturayım mı, ayakta mı durayım, pencereleri açsam mı açmasam mı, yürüsem mi yoksa dursam mı şeklinde ters teper...
gibi...
neyse, boşverelim. boşverdim bile... birazdan her şey tıkırında olucak, sorun yok.
sorun?
bir yığın.
sağım solum önüm arkam her yerim tamamiyle sorun pek bi'...
yani sorun diye adlandırılacak bir sürü şeyle uğraştım.
adı öyle sadece,
aslında bu uğraşlar, yorgunluk, yoğunluk, biraz ter, biraz koşturmaca olarak sınıflandırılabilir. hatta direkt öyledir sınıflandırma gereksizdir.
a sorunu adı altındaki şeyle uğraşırken, bi yerden memnuniyet duydum, ve sorun adı altındaki şey tamamen ortadan kalktı.
b sorunu adı altındaki bi başka şeyle uğraşırken, çok yoruldum, çok yıprandım, fena tökezledim, hatta düştüm derken, bi baktım ki düştüğüm yerde çamur değil, yumuşak bir divan varmış. ben de uyuyuverdim...
kalktı mı bi sorun daha ortadan...
eh, pek tabii çözüme ulaşmamış şeyler de var, yok değil...
onlar da zamanla halledilebilecek şeyler. o yüzden no problem...
gibi gibi...
thank you for downloading itunes!
ben teşekkür ederim canımın içi...
canımın içi kalıbı!
allahım sana geliyorum tekrardan.
eskiden hep gelirdim giderdim biliyosun...
şizofreni.
aman derim. aman!
her neyse, tıkırında gibi herşey...
fena halde ''una - nightingale'' dinlemek istediğim bir gerçek. her neyse. olucak o da...
bundan birkaç gün öncesine kadar, istanbuldan uzak diyarlarda geçirdiğim mutlu ve bol güneşli zamanları özlemiyor değilim. hatta bugün bunu dile getirdim bizzat muhatabına.
er ya da geç tekrarlanıcak o günler,
ayın 22sinden sonra mesela, hemen, hiç vakit kaybetmeden...
inek, köpek, kedi, tavuk, yılan, kurbağa filan.
bunlardan çoğu uzak şeyler olmasına karşın, pek bi huzur tamamlayıcısı.
doğa denilen şeyi seviyorum be.
söylediğim gibi bolca.
anti dijital olmak bir efsanedir.
her nekadar ironik olsa da şuanlık tarafımca.
ama öyledir.
into the wild'daki kadar olmasa da, şu lanet yerden uzaklaşmak, orda bi hayat sürmek, kendi ayakların üzerinde durabilmek, ferahlama sebebidir.
bunun yarısının gerçekleştiği bi ortam da ferahlatır.
öyleyse sevilen, istenen ve arzulanan'ın yolunda ilerlemek doğruya yakındır.
du bakalım...
açlığı, çok fazla önemsemediğim şu günlerde, inen göbeğim, ve kaybettiğim 5 kadar kilomla, sanırım daha da sağlıklı ve zindeyim.
artık zamansız uykum gelmiyor enazından.
tek sevmediğim şey, oram buram soyulmakta olan burnum.
soyulmayı anlarım, hani deri kurumuş ölmüş gebermiştir, ardından yenisi gelir...
ama gelen yeni derininde aynı renkte olması neyin habercisidir bilemedim.
herneyse... benden bukadar şimdilik.
umarım herkes iyidir, ve öyle olmaya devam eder alakasız.
sağlıcakla kalın......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder