29 Ocak 2009 Perşembe

no problem...

uzun süre oldu dimi... Buralardan uzak kalalı..
Aslında....
uzak kalmam gerekiyordu çünkü yapaylıktan uzaklaşmak istedim tamamen, aklıma güzel şeyler gelir bi gün ve hiç vakit kaybetmeden onları birer birer kayda geçerim diye düşünüyordum. Mesela şimdi gibi... Muhtemelen dünyanın en açık ve net, yapaylıktan uzak insanı olabilirim bu yazının sonunda hem kendim hem başka insanlar tarafından.

no problem.
şu an dinlediğim inanılmaz sadelik, doygunluk, ışıltı, heyecan, melankoli, kısacası her şeyin gizli olduğu söz ve müzik bütününün efendisi..
Şarkının adı yani... United Future Organization'un eseri.

Filmi önceden incelemediğimden dolayıişte şu an bunun eşliğinde geç de olsa izlediğim bi filmi paylaşmak istiyorum, adı Into the Wild.
Aslında filmin gerçek bir hikayeden uyarlama olduğunu her zamanki gibi film sonunda farkettim ama bu eminim ki daha yerinde oldu.
Bir insan düşünün, şehirde yaşayan bir kız kardeşe sahip 20 li yaşlarda, üniversiteyi büyük bir başarıyla bitirmiş, ailesinin görmek istediği tipten tipik istikbal hayallerine zorunlu kılınmış dört duvar arasında bir insan... Dört duvar derken elbette hapisten bahsetmiyorum. Sizinki ya da benimki gibi bir yaşantıdan bahsediyorum.
Hani olur ya nebiliim arada bi türlü ütopyalarımızın dibine vururuz ama bi anda hepsi birden siliniverir, öyle oracıkta kalakalır hiç bi ilerleme gelişme olmadan. Eski tas eski hamam eski düzen, her şey eskisi gibi sürer durur...

ev, araba, istikbal, para, aşk, idealler, amaç, düzen... bunlar olmadan yaşamak zordur denir hep, şahsen benim de dediğim gibi...

Konunun özüne geleyim. Filmde anlatılan şey bir gencin, tamamen bu saydıklarımdan ve daha ona benzer bir sürü benzer şeyden uzak bir şekilde yaşama arzusu ve bunu gerçekleştirmek adına verdiği uğraş ve sonunda duyduğu haz dır...
Ne biliim..
bence en önemli mesaj da şudur -ki ben bu hayatı asla ama asla tarif edemem- :
Düzen yok, aşk yok, para yok, mülk yok, arkadaş yok, sırdaş yok... Sadece sen varsın ve sen eğer istersen yaşarsın... İstemezsen yaşamazsın bu kadar basit.
Yaşamı kolaylaştırdığını önesüren insanlar ve onların buldukları nesilden nesle yıllar geçtikçe daha da artacak ve sanırım hayat o şekilde son bulacak, inanılmaz mutsuzluklar, kaygılar, üzüntüler, zorluklar hep bizimle olacak ve sonunda dünyanın tamamı kanser olacak.

Ne biliim, yaşamak bana göre de hiç bilmediğim bi yerde tek başıma, ''sadece hayatta kalmayı bilecek kadar tecrübe ile'' bile olacak birşeydir. Öyleyse çok basittir fakat biz zor yoldan gerçekleştirmeye çalışıyoruz gibi bi anlam çıkartabiliyorum şuracıkta. Ve bence doğru da söylüyorum.

Nasıl bir tezattır ki şunları yazan insan şu an evinde, biri camlı ve ayndınlık olmak üzere dört duvardan oluşan, her daim toz üreten odasında, bilgisayara ve onun yanında türlü türlü teçhizata sahip. Masasının üzerinde paralar duruyo, karşısında amaçsız üzerine çevrili bi kamerası var. Rengarenk çay kahve kola bardakları, saat, parfümler, dürbün, fotoğraflar, dvdler cdler kitaplar, dergiler vs...
Tıpkı bunu okuyanlarınki gibi hemen hemen.

Ne mi yapmak lazım?

Ne yapmak lazım çok belli aslında. Kaçıp gidiceksin biyerlere, kendin olup dönüceksin... Tabi bunları şu tecrübesizlik ve güvensizlikle yapmak, yıllardır süregelen, kendine karşı beslenen tarifsiz yapay umutlar sayesinde gerçekleştirmek yine amaçsız üzüntülere yol açacağı için bu çok zor görünüyor. İlginç di mi..............

: )

Hiç yorum yok: