31 Mart 2010 Çarşamba

Adalet mülkün temelidir

Adaletin bu mu dünya?
Sen git gir mutfağa açlığın doruklarındayken. Sonra en güzel tabağı seç, sebzeleri yıka, bilmem neleri dilimle et. Tabağa birer birer hepsini güzelce diz ve otur sofraya.
200 den geriye doğru say.
Yemek bitti...
Kırkbeş dakikalık bir hazırlığın, günler süren bir yemek şölenine dönüşmemesi üzücü değil midir?
Ah be abi. Karnım acıktı!

21 Şubat 2010 Pazar

Ver gazı!

Şimdi şöyle bi şey var.
Müzikte beni gazlayan birtakım etmenler olduğu aşikar.
Nedir o gazlar? Mesela güzel bir davul, mega bir bas duyduğum an bitmiştir herşey!
Shuffle'da ilerleyen playlistte 'bitse de gitsek' edalarında dinlediğim ve sevdiğim müziklerin dışında, patlayıcı, öldürücü, aşağılayıcı, kamçılayıcı, sado-mazonun doruklarında gezen şarkılar çatıverir.
İşte o an, ben yaşayamam...
Rafet El Roman'dan gelsin midir? Elbette hayır. Okkalı hayır!

Bayılıyorum öyle anlara.
Tabi stüdyoda veya sahnede, şarkının en dik en ölümcül kısımlarını doyumsuz doyumsuz abanarak kırarak parçalayarak çalmak ve bunu insanlara hissettirmek de güzel. Güzel(di) demek daha doğru olur. Birkaç yıldır sahneye çıkmıyorum sonuçta. Stüdyoyu ise her hafta görüyorum.
Fakat abanarak kırarak şarkılar besteler güfteler değil de, ders vermek, öğrencimin ilerleyişini izlemek, hatalarını söylemekten öteye gidemiyorum.
Lanet olası tripler! Ah diyorum!

Bir müzik projesi istiyorum, birkaç senedir çalmayışımın hıncını alırcasına sert ve öfkeli olmak çalarken.
Bir daha da edebiyat romanı gibi özne yüklem tümleç bağlamında düşük yazılar da yazmak istemiyorum. O ayrı mesele!
Bakalım...
Arayışta olmayınca bu düşüncelerim ne denli gerçek olur orası merak konusu.
Şimdiye kadar gerçekleşme oranı %1.17 filandı muhtemelen.

Saygılar, sevgiler... Esen kalınız!